19 Şubat 2009 Perşembe

Jem Karacan Röportajı - BBF Blog Özel



Aralık Ayında FourFourTwo dergi için yaptığm röportaj metnidir. Fakat dergide yayınlanmadığı için bu güzel metni blogda kullanmak istedim.


İngiliz kalbi , Türk İnadı

İngiltere'de yaşayan bir Türk... Bulutlu bir pazar sabahı kalkıp şehrin tek düze binalarının gri cephesine bakıp kendinizi dünyanın en yalnız insanı hissedebileceğiniz Londra'dan bir hanım efendi ile medeniyetler boyu konar göçer bir yerleşim alanı Aksaray'da doğup büyüyüp İngiltere'ye göçen bir babanın çocuğu olmak.


Hayat işte oldukça enteresan kimi zaman. Profesyonel futbola adım attığı Bournemouth'a kendisiyle birlikte giden diğer Reading oyuncuları ile çok yakın dost olacak kadar Türk kalbi taşıyan , tüm dünya direksiyonu sağa koymuşken hala sola koyan ve kimsenin kullanmadığı uzunluk birimlerini kullanan İngilizlere has inatla kendisini A takıma taşıyana kadar vazgeçmeyen genç bir savaşçı.


Onu bu yaz ilk kez Ağustos ayında Reading forması ile izledik. Takımı o gün sahada İngiliz yaz yağmurları gibiydi. Bir anda bunaltan sıcağın üzerine ferahlatıcı ve seri yağan yağmurlar gibi 65 dakikada beş gol buldular. Jem'in attığı gol ise bizler için yağmurun ardından gelen toprak kokusuydu. Jem ile hayat hikayesi üzerine lafladık....



  • Futbola çok küçük yaşta başladın , sanırım Londra'da Riverston School of Eltham'da okurken futbola ilgin arttı. Çocukluk döneminden bahsedebilir misin biraz ?


Beş yaşında futbola başlamıştım , yedi yaşıma geldiğimde ise öğrenebildiklerim ne kadarsa artık Wimbledon'la anlaştım. Yöresel ligimizde, bugün Chelsea'nin gençlerinden biri olan Jack Cork ile iki pazar maçında Molley Valley Predators formasıyla futbol oynadım. Ayrıca Villacourt Rovers'ta da benim için oldukça iyi ve eğlenceli bir dönem geçirdim.


  • Daha sonra 14 yaşında Galatasaray altyapısında görüyoruz seni ve İstanbul'da kalmak istemiyorsun... Bu süreci dinleyelim senden..


14 yaş benim için Galatasaray gibi büyük bir kulübe katılmak gibi çok güzel bir gelişmeye sahne oldu. Babam zaten bir Galatasaray taraftarıdır. Fakat bana kalırsa zamanlama oldukça yanlıştı. 7 yıldan beri bulunduğum Wimbledon'dan daha yeni ayrılmıştım ve henüz o yaştayken geride evimi ve arkadaşlarımı bırakmak oldukça zordu.


  • Reading rezervinde oynarken bir gün o takımın formasını giyeceğini düşünüyor muydun ?


Birkaç sezon rezerv kadroda yer aldım. Benim için bir zamandır bizimle birlikte olan ve gelişmem için çok fazla çaba sarf etmiş - Leeds United ve Chelsea eski oyuncusu - Michael Duberry gibi isimlerle oynamak oldukça iyiydi. Reading rezervinde oynadığınızda forma şansı bulamayan Premier League yıldızlarını - maç eksiklerini tamamlamak adına da olsa - karşınızda rakip olarak buluyorsunuz. Shevchenko ve Pizarro gibi isimlere karşı oynamanın bana oldukça yararı dokundu. O saatten sonra tabii ki bir sonra ki adımım A Takım olacaktı.


  • Reading 18 yaş altı takımında Tottenham'a karşı çok güzel bir golün vardı ve ondan sonra adın taraftarlarca daha çok anılır oldu. Neler hissettin o golden sonra ?


O golü hatırlıyorum ve gerçekten çok güzeldi. Esas Bournemouth'a kiralandığımda kariyerimin ilk profesyonel golünü Leeds United'a karşı attığımda ki hissettiklerim bambaşkaydı. Çünkü o sıralar benimle birlikte Reading'ten birkaç takım arkadaşımda Bournemouth'a kiralanmıştı ve ben onlarla beraber olabilmek adına orada oynamaya biraz daha devam edebilirdim bile.



  • A Takım hikayen Bournemouth'ta başlıyor. Orada kiralık olarak gönderilmiş bir gençtin. Hatta ilk maçınız Millwall deplasmanıydı. Bir önceki sezon Kaka'nın San Siro'da uzatma dakikalarında gelen golüyle Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini kaçıran Celtic eski sağ beği Paul Telfer ve Euro 96 yarı finalisti ve 98 Dünya Kupası İngiltere Milli kadrosundan Darren Anderton gibi isimlerle sahadaydın. O gün heyecanlanmış mıydın Jem ?


Bournemouth gözlerimin gerçekten açılmasına neden oldu özellikle de senin dediğin gibi Darren ve Telfs ile oynamak. Bense orada bir süre bulundum ve o süreyi hep hatırlayacağım. Teknik direktörümüz Kevin Bond bana orada şans verdi ve ben onlara benim için yaptıkları adına çok teşekkür ediyorum.


  • Daha sonra Reading Championship'e düştü. Sende Championship'e dönülünce A takıma alındın. FA Cup mücadelesinde Luton Town'a karşı kendi seyircini ilk kez sezon başında selamlıyordun. O maçta bir gol attın ve 5-1 kazandınız. Madejski Stadium'da oynamak nasıl bir his ?


Düştüğümüzde Reading için çok kötü giden zamanlardı, bu sezon ise şu ana kadar güçlü bir şekilde geri döndüğümüzü ispatladık ve herkes sahada harika işler çıkarıyor ama bunun devam etmesi gerekli. Çünkü burada güçlü bir kadro var ve herkes mükemmel bir arkadaşlık ilişkisine sahip. Luton Town'a karşı ise skor tahtasında yer almak bir meziyetti. Akademi yıllarından buralara beraberce geldiğim dostlarım James Henry, Alex Pearce ve Scott Goulbourne gibi isimlerle oynamış olmak da müthişti ve aldığımız sonuç göz alıcıydı.


  • Seni orta sahada iki yönlü oynayabilen bir ön libero olarak görüyoruz. Aklımıza Steven Gerard ve Frank Lampard örneği geliyor. Bu ikiliden hangisini kendine daha yakın buluyorsun ?


Eğer Steven Gerard ve Frank Lampard kadar iyi olmaya yakın dahi olursam, had safhada mutlu olurum. Ama bundan daha fazlasını söyleyebileceğim bir isim var. Büyük olasılıkla en beğendiğim futbolcu Tugay Kerimoğlu'dur.



  • Tabii ki , es geçilemeyecek bir faktör var : '' Steve Coppell '' Genç oyunculara böylesine düşkün bir menajerle çalışmak her oyuncuya kısmet olmasa gerek . Ian Wright ve Kevin Doyle gibi amatör futboldan gelip dünya sahnesine kazandırdığı isimlerin yanına senin neden ismini yazdırmasın ki ! Mr. Coppell hakkında sen neler düşünüyorsun ?


Steve Coppel, Reading'i çalıştıran teknik direktörler arasında en iyisi olduğunu takımı Championship'ten çıkarıp Premier Ligi 8. tamamlayarak ispatladı. O gelmeden önce burada çok fazla genç oyuncu yoktu ama şu an mevcut kadrodan oyuncuları saf dışı edebileceğine inanan biz gençlerden oluşan bir deste oyuncu var, bu durum her kadroya çağrıldığımızda hazır ve yeterince iyi olduğumuzu ispatlamanın bize kaldığına inandırıyor.


  • The Cure grubunun bas gitarist'i Simon Gallup koyu bir Reading fanı. İngiltere'den çıkan müzik tüm dünyaya yön veriyor. Pink Floyd'tan , The Beatles'a ; The Chemical Brothers'tan , Radiohead'e ; Sex Pistols'tan , Iron Maiden'a ; Muse'dan Arctic Monkeys'e dönemlerine damgasını vurmuş ve janralarına yön vermiş isimler Ada'dan çıktı. Peki sen neler dinliyorsun ?


Açıkçası benim ve takımdan yakın arkadaşım Scott Goulbourne'ün bu aralar favorisi maalesef New Orleans dolaylarından. Lil Wayne'i evde ve antremana giderken yolda sıklıkla dinliyoruz. Funk alaşımlı house müzik tınılarını da seviyorum. The Crazy Cousins ve Donaeo da favorilerim arasında.


  • Aksaraylı bir baba ve Londralı bir annenin oğlu olarak damak zevkin Türk Mutfağına ne kadar yakın duruyor ?


Aksaray ya da Kuşadası fark etmez her Türkiye'ye tatil için geldiğimde yaptığım ilk iş yerel bir restauranta gidip kendime kebap söylemek oluyor. Çünkü orada Britanya'da asla bulamayacağınız lezzette kebaplar var. (gülüyor)



  • Türkiye'de Championship'in yayını yapılıyor ve Türk futbolseverler seni izleyebiliyor. Sky Sports'a verdiğin demeçte '' Babam dolayısıyla hangi maçların verildiğini öğrenme fırsatım oluyor. Umarım orada bizi Türk Milli Takımını izledikleri kadar ciddi bir şekilde izleyen birileri vardır. '' diyorsun. Bu Türk futboluna bir mesaj mı ? Bir gün Turkcell Super Lig'de oynamak ister misin ?


Tabii ki, çünkü Galatasaray ve Fenerbahçe gibi büyük kulüplerde forma giymek harika olmalı. Türk futbol standardı her yıl Roberto Carlos , Alex, Harry Kewell ve geçmişte Kleberson, Anelka gibi isimlerin Turkcelll Süper Lig'e dahil olmasıyla daha da yukarı seviyelere çıkıyor ve bu da Türkiye'de ortaya konan futbolun ne kadar kaliteli olduğunun kanıtı. Bununla sınırlı da değil. Bu gelen yabancı oyuncular yerel merkezli oyuncularımıza da pozitif özellikler kazandırıyor ve kendilerine sürekli katmasına neden oluyor. Euro 2008 performansında bunun biraz da olsa etkisi olduğunu düşünüyorum.


  • Ümit Millilerin play-off maçında sakatlandığın için oynayamadın ve U21 takımımız finallere kalamadı. Oynasan sence bir şeyler değişir miydi ?


Değişebilirdi. O maç öncesi sakatlandığımda gerçekten inanılmaz bir hayal kırıklığı yaşadım. Ne yazık ki maçı izleyemedim ve o gün ne büyük utançtır ki maç boyunca telefonda annemden haberleri alıyordum. Ümit Milli Takım kadrosundaki kaliteli kadromuzla yazın oynanacak finallere katılmak hedefimizdi ve çok üzgünüm ki bu gerçekleşmedi. Her ne olursa olsun , yolumuza devam etmeliyiz.



  • Futbol hayatında unutamadığın bir an var mı ?


Bournemouth'un küme düştüğünü gördüğüm an futbol hayatımdaki en kötü andı. O zaman Reading'e geri dönmüş olmama rağmen benim ve orada benimle birlikte bulunan tüm arkadaşlarım için hala acı vericiydi.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder