25 Ağustos 2009 Salı

Bunları Biliyor musunuz ?

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ?

Mehmet Özdilek’in sanılanın aksine Serge Dijehoua’nın çalıştığı ilk Türk teknik adam olmadığını ve başarılı golcünün Afrika’nın incisi Kaizer Chiefs’te başarılı teknik adam Muhsin Ertuğral yönetiminde de oynadığını,



2006’nın ortalarında futbolda ırkçılığa karşı büyük bir kampanya düzenleyen Çek Cumhuriyeti hükümetinin kampanyanın ana yüzü olarak Sparta Prag’ın o dönem kaptanı olan Tomas Sivok’u kullandığını ve bu koca yürekli adamın dünya evine dünyanın en güzel kentlerinden İstanbul’da geçen sene Mart ayında girdiğini ve şu an Andre Tomas adında 2 aylık bir erkek çocuk sahibi olduğunu,

Bursaspor’un transfer ettiği Ivan Ergic’in Basel kaptanıyken depresyon tedavisi nedeniyle bir kliniğe yatırıldığını ve kariyeri dahi sorgulanırken Basel’in arka çıkıp ona yeniden kaptanlık pazu bandını verdiğini ve ardından İsviçre’de bir talk show programında futbolcuların gereğinden fazla para kazandığını ve kendisinin Marx’a saygı duyduğunu söylediğini,

Tükenmekte olan kültürel zenginliğimiz Süryani mezhebinin ülkemizden İsveç’e göç etmek zorunda bırakılan bir ailesinin oğlunun yıllar sonra vatanına futbolcu olarak döndüğünü ve bu ismin Malmö FF’den Denizlispor’a gelen sağbek David Durmaz olduğunu,

Ülkesi Ekvador’da kulübünde süre alamayan bir kaleciyken İtalyan devi Inter Milan’la sözleşme imzalayarak ülkesinde büyük yankı uyandıran o gizemli ismin Diyarbakırspor’un kalecisi Espinoza olduğunu,



Guiza’nın okçu selamının çocukluk kahramanı olan Atletico Madrid efsanesi Kiko’ya saygı duruşu niteliği taşıdığını ve o gol sevincinin Kiko’ya ait olduğunu,

Roberto Carlos’un ard arda 2 şampiyonluk kazandığı ve parladığı 93-95 Palmeiras periyodundan sonra iki İngiliz menejerin kıskacında kaldığı ve Bobby Robson’ın M’Boro’sı yerine –ki neredeyse anlaşmışken- şu an Fulham’ın başında olan Roy Hodgson’ın Inter’ini tercih ettiğini ve Inter’de oynadığı sezon menejerinin onu sol açık oynatma fikrine sıcak bakmadığı için aralarında uzlaşmazlık yaşadıklarını bunun ona 11 sezon kalıp efsaneleşeceği Real Madrid yolunu gösteren nedenlerden biri olduğunu,


Gremio kulübünün takım otobüslerinde 2004 yılından beri 36 numaralı koltuk bulunmamasının sebebinin Parana’ya 1-0 kaybedilen maçın ardından kulüp başkan yardımcısı Helio Dourado’nun takımın defans ikilisi (eski GSli) Capone ve (FBli) Bilica’yı bu koltukta çıplak şekilde basması olduğunu ve bunun ülkemizdeki ezeli rekabete farklı bir boyut kazandırdığını,

Boney M’in kıpır kıpır şarkısı Daddy Cool melodisi ile tribüne Harry Kewell çağırma ritüelini sahiplenen Liverpool ya da Galatasaray taraftarının yanıldığını ve o dönem İngiltere’de bir araba reklamında kullanıldığı için bir hayli popüler olan melodiyi ilk kez Elland Road’ta Leeds United taraftarının kullandığını,

Türkiye’ye gelen ilk Burundili futbolcunun sanılanın aksine Trabzonspor oyuncusu Faty Papy olmadığını ve Shabani Nonda’nın Burundi doğumlu olduğunu hatta ve hatta hemşehri olduklarını, (Ekrem Dağ’ın Avusturyalı olduğunu düşünenler bunu yanlış bulabilir ya da Mustafa Doğan’ın Alman..)


Premier Lig kurulduğundan bu yana 17 sezonun her birinde gol atabilen tek oyuncu olan Ryan Giggs’in 97 golle yer aldığı tüm zamanların Premier League’de en fazla gol atan oyuncuları listesinde 67 golü bulunan Darius Vassell’in kendine ilk 50 sırada yer bulduğunu,


IFFHS tarafında Asya’da yüzyılın oyuncusu ünvanına layık görülen, Kore futbolunun kilometre taşı olan ve kariyerinin 10 senesini Almanya’da geçiren Cha Bum Kun’un Kore futbol tarihinde ceza sahası içerisinde kendinden daha etkili olan bir oyuncuyu ilk defa gördüğünü ifade ettiğini ve bu ismin Bursaspor forveti Shin Young Rok olduğunu,

Bursaspor’un Bulgar file bekçisi Dimitar Ivankov’un yeryüzünde faal futbol yaşantısı devam eden en golcü 3. kaleci olduğunu,

Diyarbakırspor’a transfer olan Amir Azmy’nin kariyerinde 14 ay doping cezası lekesi olduğunu,

Diyarbakırspor’un transfer ettiği Perulu forvet Andres Mendoza’nın 2003-2004 yılında Club Brugge’un Milan’ı 1-0 yendiği maçta golü atan isim olduğunu,

Diego Lugano’nun Dünya Kulüpler Şampiyonasını kazandığı Sao Paulo ile final maçında Liverpool’u 1-0 yenerken maçın adamı madalyasını da yakasına takmış olduğunu,

Deivid’in Santos’ta 2004-2005 sezonunda parlayan 3 yıldızdan biri olduğunu ve diğer ismin Manchester City oyuncusu Robinho olduğunu ötekisinin ise Galatasaray’a gelen Elano olduğunu,



Galatasaray’da daha önce izlediğimiz sarışın orta saha Ufuk Talay’ın 90ların başında Avustralya’da Harry Kewell ile aynı takımda oynadığını ,

Washington(Amerika) doğumlu Bruce Djite’nin Fildişili bir baba ve Togolu bir annenin çocuğu olmasına rağmen Avustrayalı olduğunu , babasının University of Western Sydney’de profesör olduğunu, Avusturulya’da geleceği en parlak oyunculardan biri olarak gösterilirken Gençlerbirliği’ne geldiğini (Cavcav takipte) ve Togo , Fildişi Sahilleri ya da Amerika Birleşik Devletleri adına oynayabilecekken Avustralya Milli Takımını seçtiğini,

Kasımpaşa’nın Cluj’dan kiraladığı stoper Andre Galiassi’nin yeni akım Hrıstiyan dalgası olan Neopentikostalistlerden olduğunu ve kulüplere gitmediğini, alkol almadığını ve vaktinin çoğunu ailesiyle geçirdiğini,

Nijerya 2. Liginde bir forvet iken kendini bir anda Old Trafford’ta bulan Isaac Promise’in Ferguson tarafından beğenilmediğini ve diğer Nijeryalı Obi Mikel’e sözleşme önerildiğini ve daha sonra genç oyuncunun soluğu Gençlerbirliğin kulübünde aldığını,

Manisaspor’un defansı Jimmy Dixon’ın erkek kardeşinin doksanların başında Liberya İç Savaşında talihsiz bir kurşunla vurularak öldürüldüğünü,

Tjikuzu’nun daha 16 yaşındayken ülkesi Namibya’da Werder Bremen gözcüleri tarafından keşfedildiğini ve Bundesliga’da 140 maça çıktığını,



Rigobert Song’un babasını hiç tanımadığını ve onun yokluğunun en büyük motivasyonu olduğunu ve hatta tüm başarılarını babasına atfettiğini,

Matias Delgado’nun Charcarita Juniors’tan gidişiyle 2003 yılında onun pozisyonunda Gustavo Colman’ın oynamaya başladığını,


Ankaragücü’nün Luton Town’dan transfer ettiği golcü Ian Anderson’un İngiltere alt liglerinde forma giydiği 148 maçta (73 maç sonradan oyuna girerek) toplam 8 gole sahip olduğunu ,

İspanya’nın Xavi,Casillas ve Marchena’lı kadrosuyla şampiyon olduğu 1999 Fifa Gençler Şampiyonasında Ankaraspor’lu Neca’nın Simao Sabrosa’nın da dahil olduğu Portekiz Milli Kadrosunda yer aldığını,

Türkiye’nin de Uğur Uçar’lı Selçuk İnan’lı kadrosuyla yer aldığı ve Messi’nin gol kralı olduğu 2005 Fifa Dünya Gençler Şampiyonasında 3. olan Brezilya kadrosunda Bobo’nun da yer aldığını,

Beşiktaş’ın bu sezon baba olan bir diğer futbolcusu Holosko’nun spora –babasının teşvikiyle- hentbolla başladığını ,

Cezayir doğumlu olan Matteo Ferrari’nin , İtalyan bir baba ve Gineli bir anneden dünyaya geldiğini,




Eskiden az buçuk saçı olan Fabian Ernst’in kariyerinde dönüm noktasının Werder Bremen’den Schalke’ye transfer olduğu 2005 yılı olduğunu ve bu transferden sonra kendisini Alman Milli Takımı kadrosunun dışında bulduğunu ,

Sharapova’nın drop shotları kadar etkili bir sağ ayak içi kullanımı olan Batalla’nın , –tenis seyircileri bilir drop shot etkili bir vuruştan öte estetik ve tehlikeli bir stildir- Bursaspor’a gelmeden Kolombiya Liginde takımının son 2 maçında kaydedilen 3 golüne de imza attığını ve bu gollerden birinin direk kornerden geldiğini,

Denizlispor’un kanat oyuncusu Ibrahima Bangoura’nın Dinamo Kiev’den Rennes’e bu sezon transfer olan Ismael Bangoura’nın kuzeni olduğunu ve Türkiye’ye okumaya gelen Gineli üniversite öğrencileriyle dahi görüşen mütevazi bir insan olduğunu, (Fransa’dan gelen Gineli bir fakülte arkadaşımın Youlalı , Bangouralı hikayelerini dinleyerek büyüdüm sevgili okuyucu)

Denizlispor’a transfer olan Bosnalı defans Berberovic’in ülkesindeki lakabının politik doğrucu bir tabirle ‘’Yürekli’’ olduğunu , (esas tabir için yürek yerine erkek erojen bölgesi getirilerek bulunabilir. John Benjamin Toshack ipucu olsun.)

Denizlispor’un Dusseldorf’tan getirdiği Ahmet Çebe’nin tam bir tribün delisi olduğunu ve eğer kıyaslama imkanımız olsaydı Dusseldorf’un Pascal Nouma’sı diyebileceğimizi,



Fenerbahçe’de oynadığı ilk 3 sezonun tamamında 20 gol ve 20 asist barajının yukarısında kalan Alex De Souza’nın kırılması güç olan rekor bir istatistiğe imza attığını ve oynadığı 5 sezonda da en az 10 gol ve 10 asist yaptığını,

Elano’nun 8 yıllık kariyerinde 4 şampiyonluk yaşadığını,(2 Shakhtar,2 Santos)

Tobias Linderoth’un 2002 Dünya Kupası maçlarından birinde 14.6 km koştuğunu,

2004 Yılında Zaragoza ile İspanya Kupası ve İspanya Süper Kupasını kaldıran Toledo’nun İspanya’ya ilk giriş yaptığı Espanyol’da geçen 2000-2001 sezonunda sahte pasaport kullandığını,


Kayserispor’un yeni transferi James Troisi’nin ilk profesyonel sözleşmesini Newcastle United ile imzaladığını ama yedek kulübesinden öteye geçemediğini,


Alanzinho’nun son 2 sezonunda Norveç Liginde en iyi orta saha ödülünü peş peşe kucakladığını,



Kasımpaşa’nın Nac Breda’dan aldığı kanat oyunusu Nourdin Boukhari’nin Hollanda-Fas kökenli biri olarak Fas Milli Takımını seçtikten sonra yine aynı etnik kökten Hollandalı rapçi Raymzter’in Hollandalıların Fas kökenlilere verdiği kötü bir lakapla aynı adı taşıyan şarkının klibinde oynadığını,

Kasımpaşa’nın Danimarkalı Christian Keller’in 4 sezon önce Lazio kadrosunda yer aldığını ve o sezon Serie A'da 7 maç oynadığını,


28 yaşındaki Portekiz Milli Makukula’nın kariyerindeki 12. kulübün Kayserispor olduğunu,

Manisaspor defansı Kalabane’nin Türkiye’ye gelmeden önce 2 sezon Fransa Ligue 1’de Auxerre forması giydiğini,


Petkovic’in kardeşinin de kaleci olduğunu hatta pek ilgi çekmese de bir sezon Süper Lig’te Konyaspor formasıyla oynadığını,



Yattara’nın kardeşinin Fransa Ligue 2 temsilcisi Arles’in kalecisi olduğunu,

VAROL AYDIN

BAĞIMSIZ SPOR AJANSI :)

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Gold Cup'tan bir maç tahmini

Guadeloupe ülke olarak okyanus ötesinde Fransa şubesi diyebiliriz. Bu yüzden ülke Fifa katılımcısı değildir ve Dünya Kupasında asla göremezsiniz.Bu ülke doğumlular da Fransa vatandaşlığı alıp Fransa Milli Takımında oynayabilir. Kökleri Guadolupe'a dayanan oyunculardan bazıları şunlar: Lillian Thuram,Thierry Henry(anneden),Mikael Silvestre (babadan), Gallas, Christanval , Saha, Wiltord , Anelka, Abidal, Clichy ve Chimbonda Bu saydığım isimlerin hepsi Guadeloupe kökenli olmasına ve Guadeloupe adına da oynayabilecekken Fransa adına oynamışlardır. Bu yüzden gözden ırak olunca bize zayıf bir takımmış gibi gelebilirler ama pek öyle değil. Burası sadece Fransa'nın okyanus ötesinde bir bölgesi gibi..

Guadeloupe geçtim Fifa'yı CONCACAF üyesi bile değildir. Gold Cup'ta yer alan özel kural sebebiyle son 5 senede Fransa adına herhangi bir kategoride ulusal mücadelede bulunmamış isimlerle oynamalarına izin verilmektedir.

İlk maçtaki 11'e bakarak diyorum ki :

Kalecileri 2007/2008 sezonunda Guadeloupe Ligini şampiyon bitiren takımın kalecisidir.

Defansın göbeği olan 22 yaşındaki Cedric Avinel , İngiltere Championship kulüplerinden Watford'un oyuncusu olup seneyi Ligue 3 takımlarından Gueugnon'da kiralık olarak geçirmiştir.

Bir diğer defans Miguel Comminges ise İngiltere Championship takımı Cardiff City oyuncusu olup bu sene 11 maç as kadroda olmak üzere 35 kez Cardiff City forması giymiştir. Bu kadar çok sonradan oyuna müdahelelerde yer alma nedeni aynı zamanda orta sahada oynayabilmesidir. (Cardiff adına demeden geçemeyeceğim , son hafta kaybetmeselerdi play-off'tan Premier Lige gelirlerdi.) Son olarak ilk maçta muhtemelen orta saha oynamıştır diyorum. Çünkü 5 defansla çıktıklarını sanmıyorum.Ön liberodur en azından.

Thomas Gamiette sezonu Ligue 2'de Reims adına oynayarak geçiren bir diğer defans.

Bir diğer defans Mickaël Tacalfred bu sezon Ligue 2'de Reims'te oynamıştır.

Defansın son parçası Eddy Viator'da sezonu Ligue 2 'de Amiens ile geçirmiştir.

Orta sahaya gelince David Fleurival sezonu Belçika Jüpiler Liginde Mons'ta geçirmiştir.

Takımın 10 numarası Aurélien Capoue Nantes'ta oynuyor. Sezonu Ligue 1'de geçirdi.


Bir diğer orta saha Stéphane Auvray sezonu Vannes formasıyla Ligue 2'de geçirdi.

Forvet hattında 8 senelik profesyonel futbol kariyerinde 4 ülke 13 farklı kulüp gezmiş olan Mickaël Antoine-Curier. Curier adına diyebileceğim tek şey tam bir alt lig starı kendisi. Nasıl ki Leeds United'ta Beckford oynamayınca takım çöktü ve kazanamadı koca sezon boyu. Dundee ile İskoçya Division 1'da Curier'in aşağı yukarı aynı etkisi vardı. Özellikle Hibernian'dan kısa süreliğine kiralandığında 4 maçta 6 gol atmıştı. Fantastik bir adam bu benden söylemesi.

Diğer forvet nedense Loïc Loval ve kendisi Utrecht'te oynuyor. Bence bu maçta Loval yerine Zürih'in başarılı forveti Alphonse'yi görebiliriz.


Böyle bir 11 işte Guadeloupe'un sahip olduğu.

How i met your mother'da Barney'nin takım elbise giyip bugün ki haline gelmeden önce
hippy olduğunu öğrendiğimiz birinci sezon bölümü vardı. O bölümde sevgilisine ''Nikaragualıların bize ihtiyacı var , onlara yardıma gitmeliyiz. '' diyip bilet alıyordu. Aklımda oradan kalmış ülkenin adı. Fakat kadrolarına baktığımda Barney'e hak veriyorum, kesinlikle yardıma ihtiyaçları var çünkü Nikaragua Ligi dışında oynayan tek bir oyuncu var ; o da ancak Brezilya'da eyalet turnuvalarında oynuyor. Şaka gibi ama futbol adına pek bir şey yok. Otoritelerin ortak kanaati ise takımın Orta Amerika'nın en zayıfı olduğu yönünde.

Guadolupe çok rahat kazanır. İlk yarı bir gol yeseler bile ümidinizi kaybetmeden izleyebileceğiniz kadar fark var iki takım arasında. Alphonse-Curier forvet ikilisi dağıtır ortalığı. Özellikle Curier'e dikkat. Fırsatım olsa direk bir Anadolu kulübüne getiririm bu adamı ve 2 sezonda İstanbul takımlarına satarım. 26 oldu yaşı gerçi.

Guadeolupe kazanır !

13 Mayıs 2009 Çarşamba

TBL’DE PLAY-OFF HEYECANI



Kalemine güvendiğim ve basketbol tutkusundan şüphe etmediğim dostum Emre Akduman'ın kaleminden Play-Off öncesi Türkiye Basketbolunu mercek altına aldık.


Normal sezon sona erdi ve şimdi asıl mücadele başlıyor. Normal sezon üst sıralar için beklenilenin çokta dışına çıkmadı açıkçası. Ama alt tarafta inanılmaz bir mücadele oldu son maça kadar ve Aliağa 7 yerli oyuncuyla bir mucizeye imza atarak ligde kalmayı başardı. Lafı uzatmadan Play-off serilerine kısa bir göz atalım.



Efes Pilsen-Darüşşafaka: Geçtiğimiz sezon yaşanılan başarısızlığın ardından yeni ve iddialı bir ekiple sezona giren takım Avrupa’da beklenen başarıya ulaşamadı ama özellikle Kerem Tunçeri transferinden sonra adeta ligin tozunu attı.İlk hafta alınan Banvit mağlubiyeti dışında tek yenilgisini Fenerbahçe karşısında uzatmalarda alan Efes bu serinin tartışmasız favorisi.Daçka zaten Play-offlara kalarak hedeflerine fazlasıyla ulaştı.Efes’in alt yapısı görünümündeki Daçka’nın ağabeylerine fazla zorluk çıkarmayacağını düşünüyorum.



Türk Telekom-Mersin B.Ş.B:Bu sezon yine kimi bulduysa transfer etti Telekom. Tek tek bakıldığında gerçekten hepsi üst düzey oyuncular. Serkan, Asım, Tutku, El-amin… Ancak sezon başında yaşadıkları Wright sakatlığı onların düzenini alt üst etti.Ercüment Sunter’in yaptığı anlaşılmayan tercihlerde işin içine girince bir türlü beklenen istikrarı yakalayamadı Telekom.Her şeye rağmen normal sezonu ikinci olarak tamamlamayı başardılar.Karşılarında bu sezonun flaş takımlarından Mersin var ilk turda.Ahmet Kandemir bu işi ne kadar iyi bildiğini bir kez daha gösterdi bu sezon ve güney temsilcisini play-offlara taşımayı başardı.Lofton eğer yine işi abartırsa Telekom’un başına büyük dert açabilir.Kendisi 47 ve 61 gibi inanılmaz skorlara ulaştı sezon içinde.Kolejliler maçında rakip potaya tam 17 üçlük göndererek herkesi kendine hayran bıraktı.Seriye 1-0 önde başlayan Telekom yarı finale yakın takım olsa da onları çok rahat maçların beklemediği bir gerçek.




Fenerbahçe Ülker-Antalya B.Ş.B:Solomon transferinden sonra şampiyonluk şarkıları daha yüksek sesle söylenmeye başladı Fenerbahçe’de. Sezon boyunca sorun yaşanan oyun kurucu mevkiinde bu bölgenin en iyi oyuncularından biri olan Solomon’un takıma geri dönmesi hem hücum hem savunma anlamında Fenerbahçe’ye çok şeyler katacaktır. Ayrıca oyun sıkıştığında sorumluluk alacak oyuncu sıkıntısı çeken takım bu anlarda sahne almaya bayılan bir oyuncunun varlığı ile çok ama çok güçlendi. Pota altında Türkiye’nin en etkili uzunlarına sahip olan sarı lacivertliler ilk turda geçen sezon ki oyununu oynayamasa da play-off'a kalmayı başaran Antalya karşısında mutlak favori. Antalya’nın yaşadığı maddi sıkıntılar ve sınırlı kadro nedeniyle şampiyonluk yolunda ki Fenerbahçe’yi engellemelerini beklemiyorum.





Galatasaray Cafe Crown-Beşiktaş Cola Turka:
İşte ilk turun sonucu merakla beklenen eşleşmesi.Seride en uzun sürecek ve en çekişmeli maçlara sahne olmasını beklediğim mücadelede Galatasaray saha avantajıyla ufakta olsa bir adım önde.Hosley ve Tolliver transferinden sonra çıkışa geçmesi beklenen takım aksine ardı ardına mağlubiyetler aldı ve belki de 2. sırada bitirebilecekleri sezonu 4. sırada tamamladılar.Karşılarında ise her geçen gün takım olma yolunda önemli adımlar atan ve yerli oyunculardan beklenenden fazla yararlanan Beşiktaş var.Özellikle Cevher ve Mehmet Yağmur bu sezonun en iyi çıkış yapan oyuncularından.Eğer Koray hoca Hosley ve Tolliver’i dizginleyebilir ve Hüseyin,Cüneyt gibi tecrübeli oyuncularından maksimum yararı alabilirse avantaj sağlayacaktır.Her şeye rağmen bu derbi mücadelesinde son derece çekişmeli ve yüksek skorlu maçlar bekliyorum…

Emre Akduman

6 Mayıs 2009 Çarşamba

İskoç Futbolunun Avrupa'da başarısız olma sebepleri



Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama İskoç futbolcuların Kıta Avrupasında esamesi okunmuyor. Bunun nedenleri maddelemek istedim ve elimden geldiğince o coğrafyaya hakimiyetimle bir dosya hazırladım. Okunabilmesi açısından elimden geldiğince de kısa tuttum. Birlikte göz atalım...





Alkol Tüketimi


Mart ayının son çeyreğinde Dünya Kupası Avrupa Elemeleri maçları oynanırken Hollanda'nın İskoçya'yı yendiği maçtan sonra kaptan Barry Ferguson ve kaleci McGregor'ın alkol alemi yapması İskoçya'da gündeme bomba gibi oturmuştu.Fakat olayı biraz eşelediğimizde acı bir gerçekle karşılaşıyoruz.

Araştırmalar ortaya koyuyor ki İskoçya'da ölümlerin %2.97'si alkol nedeniyle gerçekleşiyor ve bu ölümlerin 2/3'ü erkek nüfustan geliyor. Beş milyon nüfusu olan ülkede 200.000 kişi alkol ile ilgili işlerde çalışıyor. Yapılan bu araştırmalarda her 100 erkekten 53 tanesi son bir hafta içerisinde alkol aldığını ve tüketimin 16-24 yaş grubunda toplandığını görüyoruz. 12-15 yaş aralığında ise her 10 erkek çocuktan 4'ü son bir haftayı alkol tüketmeden geçmediğini ifade etmiş.

Bu istatistiki verilerin ışığında çocukluktan ergenliğe geçen her İskoç erkek çocuğunun ölüme kadar gidebilen aşırı alkol tüketiminin hakim olduğu coğrafada var olma savaşı başlıyor. Bu savaşın gerçekleştiği yaşlarda futbol gelişimine en müsait döneme denk geliyor. Haliyle alkol; söz konusu İskoçya olduğunda önemli bir problem halini alıyor.


Altyapı Problemi

İskoçya'da Glasgow takımlarının altyapısında pişen oyuncular büyük bütçeli Rangers ve Celtic kadrosuna giremiyorlar. Diğer kulüplerin altyapısına ise ekonomik yapılarından dolayı gereken yatırım yapılamıyor ve haliyle iyi oyuncular yetişemiyor. Kısacası sosyal hayatı problemli olan İskoç gençliğinin uzun vadede kendini geliştirse dahi gelecekte futbol yeteneğini sergileyebileceğinden şüphe duyduğu kesin.



Ekonomik parametreler

İskoçya'da her sene 11 trilyon pound ulus refahı eriyor ve İngiltere'de yaşayan bir birey ile İskoçya'da yaşayan bir bireyin refah düzeyinin arası giderek açılıyor. İki ülke arasındaki tarihsel süreç bu kıyaslamayı yapmamız kaçınılmaz oluyor. Birleşik Krallık dahilinde iki komşu ülkeyi karşılaştırdığımızda İngilizlerin kişi başına düşen gayri safi milli hasılasının 5.300 pound daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunun sonucu olarak ailelerin çocuklarına futbol eğitimi için gerekli harcamayı yapamadıklarını,ve kulüplerin gerekli antreman ve gelişim fasilitelerini tamamlayamadığını söyleyebiliriz. Ayrıca futbolcu adaylarının kendisiyle aynı kalitede bir futbolcunun İngiltere'de yaklaşık 5 kat daha fazla kazandığının bilincinde kariyerine başlayacak olması ayrı bir demotivasyon nedeni olarak göze çarpıyor.

Adaptasyon problemi

Birleşik Krallık mozaik bir yapıdadır. Derry City, Swansea ve Cardiff City gibi kendi ülkesinin liginde ikame etmeyen takımlar dahi mevcuttur. İskoç futbolcular bu yüzden ülke dışına çıktıklarında Ada liglerine giderler. Ada'yı aşanlarsa iklimsel benzerlikten dolayı İzlanda, Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya liglerine gitmeyi tercih ederler. Bazen İskoç nüfusun en yoğun olduğu Amerika, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada tercihlerini de görebiliriz . Fakat başarılı bir kariyer hikayesine bu ülkelerde dahi rastlayamazsınız. Futbol hayatına devam eden İskoç futbolculardan bu saydığım ülkeler dışında Ferguson'un yetiştirdiği Hearts oyuncusu Michael Stewart'ın ve Manchester United'ın bu sezon Plymouth'a kiraladığı sağbek David Gray'in Belçika, Morton oyuncusu Jamie Stevenson'ın İspanya, Aberdeen'li Jamie Smith'in Hollanda, Paul Ritchie'nin Kıbrıs, Birmingham City'li Gary O'Connor'ın Rusya, seneye İskoçya Premier'de göreceğimiz St. Johnstone'un oyuncu/teknik adamı Derek McInnes'in, şu an amatör futbola kadar gerileyen doksanların ikinci yarısına damga vuran sol kanat Iain Anderson'ın ve Kilmarnock'ın çizgi orta sahası Allan Johnston'ın Fransa ve Wolwerhampton'lı Chris Iwelumo'nun Almanya maceralarına göz attığımızda hep aynı hikayeyle karşılaşıyoruz : “Mutsuz geçen bir sezon ve Ada'ya kendini ispat edemeden geri dönüş !”

Adaptasyon sorununu farklı bir kıtada aşan Türk teknik adam Muhsin Ertuğral'ın çalıştırdığı Kaizer Chiefs'in defansı Gordon Gilbert'i anmadan edemeyeceğim. Şu an 42 yaşında futbola devam eden Ross County takımının koç/oyuncu'su Craig Brewster'ın Yunanistan Liginde senelerce oynadığını fakat Ionikos'un kayda değer bir takım olmadığını da söylemek isterim.Ülkemizde ise orta saha Ian Wilson'ın 89-90 sezonunda Beşiktaş formasıyla yine sadece bir sezon arz-ı endam ettiğini ve Kocaelispor'da gelecek sezon görmememiz muhtemel olan sağbek Maurice Ross'u unutmayalım.

Cech - Hiddink - Iniesta ve bir yarı final



90 dakikada 3 direk arasına isabet eden tek şut vardı. Onu da tutamadı Cech. Çek Cumhuriyeti maçında bize karşı yaptığı hatada akıllarda. Mourinho'dan sonra futbol motivasyonunu yitiren sadece Drogba değil sanırım.

Şampiyonlar Ligi yarı finaline damgasını vuran Iniesta oldu. Ama gecenin sonunda ne kadar bize izlettirdiği futboldan nefret etsek bile hepimiz ''Hiddink büyük taktisyen yahu ! '' dedik.

Manu-Barcelona finalinin anketini açalım o halde..

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Mc. Djibril



Fildişi Sahilleri Milli Takımının formasını giyen bir baba oğlu dünyayı geldikten sonra eşinden ayrılır. Fransa'ya göçerler ve böyle arıza bir yetişkinin var olma hikayesi başlar. Evliliği , çoçukları , baba olma durumu , kulüplerde çıkardığı olaylar, dergilere çıplak poz vermeler ve hamile bir kadına tecavüz davası.. Ne ararsanız bu adamda var. İnsan Ahmet Çakar'ın yorum yapmasını istiyor kimi yerde (!)

Bu sene FA CUP'ta 1 , Premier Lig'de 10 golü var. Yarın Everton'a karşı 2 gol atsa gol sayısı olarak Lampard ve Rooney'e yetişecek. Adebayor ile aynı gol sayısına sahip. Berbatov , Carew , Van Persie , Robbie Keane ve Michael Owen geride bıraktığı hücum özellikli yıldızlardan bazıları..

Bu adam bir skandal ve sanırım ileride George Best gibi fanları olacak. Hala dünyanın en prestijli liginde top oynuyor. Biz ise Batuhan Karadeniz'i kurtarmaktan aciziz. 3 gece önce bir masa yanımda elinde bir enerji içeceği müzik dinliyor ve vakit geçiriyordu. Bunu bizim ülkemizde ticari kaygılar adına '' Gece geç saatlere kadar alkollü mekanda eğlendi !'' şeklinde tanıtıyoruz.

Batuhan ile kıyaslamak olmaz tabii ama şu resmin hatrına yazdım yazıyı.. Resme bakıp '' Bu bir futbolcudur ! '' diyebilen beri gelsin.

O AN





Bana göre profesyonelliğin , kimine göre ruhsuzluğun resmi.. Sezonun en önemli karesi..

23 Nisan 2009 Perşembe

Çok sevdik be olm seni !




Ajax benim jenerasyonum için futbolun çekirdeğinde yer alan gizli bir cennet gibiydi. Evveliyatında Van Bastenler; sonra Davidsler, Seedorflar, Overmarslar ve hatta Van Der Sar.. 1995 Şampiyonlar Ligi Finali çok uzak değil.Çok net hatırlıyorum o dönemi ve o maçı.. Finidi , Litmanen harici tüm takımın altyapıdan yetiştiği ve ciddi anlamda endüstriyel futbola karşı bayrağı en tepeye diktikleri zamanlar...

Patrick Kluivert de o dönem için ilginç bir yıldızdı benim için. Çok sevimli gelirdi çocuk kafasıyla. Babam Galatasaraylıydı ve ben ona inat Beşiktaş'ı tutardım ilkokul öğretmenimin ana sınıfında ısmarladığı bir vişne suyu ve simitin hatrına.. Sözümü tutacağıma delikanlı sözü vermiştim o simit ve vişne suyu elimdeyken çünkü.. (Eskişehirspor'u şu an Beşiktaşlı kimliğimin çok çok çok önüne koyuyorum. Hafta sonu Eskişehirspor tribününde olacağım Beşiktaş'a karşı sesimi yükselteceğim orası ayrı.)

Şundan girdim bu muhabbete Kluivert'ı emin olmamak ile birlikte sanki ilk kez Beşiktaş'a karş forma giyerken tanımıştım. Tam olarak maç neydi , nasıldı hatırlamıyorum. Ama sanırım Gordon Milne dönemiydi. Beşiktaş yenilmişti. Netten kontrol edip yazının tadını kaçırmak istemiyorum.

Ne olduysa daha 28 yaşında Newcastle United'a imza atmasıyla işler tersine döndü ve efsane Kluivert gitti ve bir tutunamayan ile karşılaştık. Ama işte İlhan Mansız'ı sırf Senegal maçında attığı golden sonra çocuklar gibi koşarken yüzündeki gülücük yüzünden sevenler olabileceği gibi ben de bu adamı şu yukarıdaki kare için sevebilirim. O kare oyuna sonradan girdiği 95 Şampiyonlar Ligi finalinde golü atıp 19 yaşında prestijli bir kupayı ilk kez tuttuğu ana denk gelir.

Şimdilerde ise 32 yaşında Patrick ve teknik direktör olmak istiyor seneye. Şu an belgeleriyle uğraşıyor ve bir yandan Az Alkmaar forvetlerine yardımcı oluyor. Az Alkmaar'ın antreman sahasında yeni bir kariyerin başlangıcına imza atıyor. Yolun açık olsun Patrick , yolun açık olsun.

8 Nisan 2009 Çarşamba

Azerbaycan Futbolunda Türk Esintileri






Türk lejyonerler başlıklı onlarca yazı okuyoruz. Nadiren de olsa komşu ülkemiz Azerbaycan'da top koşturan lejyonerlerimizden de haber alabiliyoruz. Bense Azerbaycan'da oynayan Türk futbolcuları şöylelemesine bir listelemek istedim. Gözden kaçan olduysa affola..

FC KHAZAR LANKARAN :






2007-2008 yılını 4. sırada tamamlayan takım bu sezon ligi 3. sırada devam ettiriyor.Burada 5 Türk oyuncu var..

AHMET DURSUN




Beşiktaş'ın 7 numarası olarak akıllara kazınan Ahmet Dursun şu an bu kulüpte oynuyor. Bu sezon Süper Ligimizde Kocaelispor formasıyla 3 golü vardı. 3 kez A Milli formayı sırtına geçirmişti. Daha önce Oktay Derelioğlu'nun da yolu bu kulüpten geçmişti. Ama o zaman teknik adam Rasim Kara idi. Ne kadar benzer hikayeler. Beşiktaş'ta parlayan bir forvet olarak kitlelere kendini sevdirirsin ve daha sonra büyük düşüşün ardından soluğu Azerbaycan'da alırsın. Ahmet Dursun Lig TV'nin yorumcusu olmasın sakın uzun vadede :) .

Göksel Akıncı :



Ne deli oynardı Göksel Akinci o kilosuna rağmen diyenleri duyar gibi oluyorum. Açıkçası ben de çok sever ve başarılı bulurdum onu ama şu an değerlendirdiğimde vasat geliyor bana. Her Galatasaray maçında çift ciğerle koşardı sağ koridorda. Onunda kokusu çıktı sonra. Meğer koyu Fenerbahçeliymiş.

Muammer Erdoğdu

Bu arkadaşımız ise direk Amatör Kümeden alınıp Azerbaycan Süper Ligine gitmiş. Galata,Spornet ve Eyüpspor'da oynamış amatör kümede. Bakalım Türkiye'ye dönüşü nasıl olacak ?

Fatih Sonkaya



http://www.lankaranfc.com/cgi-bin/datacgi/database.cgi?file=xl&report=single&id=001407

http://www.lankaranfc.com/cgi-bin/datacgi/database.cgi?file=xl&report=single&id=001420

http://www.lankaranfc.com/cgi-bin/datacgi/database.cgi?file=xl&report=single&id=001440

Eğer ben yanılıyorsam özür dilerim ama şu Fatih Sonkaya'nın Azerbaycan'a transfer haberini Türkiye'de hangi yayın verdi ? Veremezler çünkü ajansları geçmemiştir :)

Fatih Sonkaya ayarında kaç tane sağbek var şu an Süper Ligimizde ? Gökhan Gönül benim tarafımda kalsın 3 tane isim sayın. Fatih Sonkaya ise böyle bir ortamda medyada gram yer almaksızın Azerbaycan'a gidiyor. 6 kez A Milli Formayı giymiş ve henüz 27 yaşında olan bir isim. Roda formasıyla Milan'a karşı ya da Porto formasıyla Glasgow Rangers'a karşı savunma yapmış ve Avrupa futbolunda pek çok şeyi deneyimlemiş bir isim. Ben açıkçası böylesi bir yeteneğin burada bir anda karşıma çıkmasına çok şaşırdım.



FK BAKU :




Burada tek bir Türk futbolcu var. O da bir zamanların genç yıldız adaylarından biri. Geçen sene ligi 8. bitirmişler ama bu sezon şampiyonluk yolunda iddialılar. Şu an liderin 2 puan gerisinde 2. sıradalar.

Sinan Demircan :

Beşiktaş altyapısındayken parlamştı ve B Gençler Liginde İstanbul şampiyonu olduklarında herkesin dilindeydi. Ondan sonra Bağlarbaşı,Çaykur Rizespor ve Bulancakspor hikayeleri ve 20 yaşına Azerbaycan'da merhaba diyen bir kariyer. Bize ise şu haberi hatırlatıp gülümsemek kalıyor.

http://www.haber7.com/haber/20070607/Sinana-Fiorentina-kancasi.php



BAKİLİ BAKÜ:




Geçen sezon bir alt ligden şampiyon olarak gelen takım 10 numarasını Türkiye'de buldu.Şu an ligde 12. sıradalar. Küme düşme hattının hemen üzerinde kısaca.


Abdülkadir Öz:


Uşakşpor'dan keşfedilip sezon başında yıldız oyuncu transferi muamelesi görünce nasıl sevinmiştir Abdülkadir'im kimbilir. 28 yaşında kendisi ve 10 numaralı formayı gururla giyiyor. Geceleri ''Baba bana adam olamazsın dedin ama ..'' diyerek formasına sarılp ağlıyor. Yapıyor bunu.


NEFTCHI BAKU:





Geçen sezon ligi 3. bitirmişler. Ama şu an 8. sıradalar. Kadrolarında 2 Türk var. Bizimkilerin ligdeki duruma el atması gerekiyor.

Suat Usta




Psv Eindoven ve Galatasaray eskisi Suat Usta burada oynuyor. 29 yaşında Suat'ı daha iyi bir yerde görüyordum. Ümit Milli forma ile ne maçlar çıkarmıştı oysa ki. Kendisinin fazla röportajını dinlemedim ama Trabzonlu bir arkadaşımın anlattığına göre Karadeniz şivesi ile konuşmaktaymış kendisi. Levi's mağazasına girip ''Ha burda pondul var mı?'' diye sormuşluğu rivayet olunur.

Ali Cansun









Mehmet Cansun'un oğlu olduğunu bilir miydiniz ? Öğrenmiş oldunuz eğer bilmiyorsanız. Her neyse ben severdim bu adamı Beşiktaş'ta güzel maçlar çıkardı hatta. Geleceği parlak denildi sonra unutuldu gitti. Şimdi Azerbaycan semalarında süzülüyor bu yavru kartal. Babası Mehmet Cansun olmasa birşeyler değişebilir miydi acaba ? Bilmiyorum, bazı şeylere akıl sır erdiremiyorum.






Velhasıl kelam , liste bundan ibarettir. Bir tek merakım Levent Kartop'un 3 günde transfer olup 5 günde nasıl tekrar Kocaelispor'a geldiğidir. Bunu bilen biri açıklarsa sevinirim.

16 Mart 2009 Pazartesi

Eskişehirspor'un lanetli pazarı ve Emre Toraman


Hava ne biçim soğuk , donuyorum ! Osmangazi'nin oralara kadar çıkıyorsun PAF maçı için. Sabahın köründe hem de pazar günü. Eskişehirspor PAF Takımı son dönem ümit de veriyor hani.

İlk yarıda o soğuk altında 90-91 jenerasyonunu izliyorum. O kadar talihsiz goller atıyor ki Eskişehirspor PAF kendi kalesine. Hüseyin ayrı bir dağılıyor. Haldun ayrı bir dağılıyor. İlk yarı 2-0 geride kapatıyoruz. Çay almaya gidiyorum. Oyuncular yanımdan yürüyor. Çok değişik bir duygu , kendini 12. adam gibi hissediyorsun. Aslına bakarsan çok şey bilmiyorum Eskişehir PAFları hakkında. Arda ve Hakan'ı gittiğim 3 maç sonunda dikkat çekici buluyorum. Ama kendi kalesine gol atmasına rağmen mükemmel bir defans olduğu konusunda ikna olduğum Hüseyin Güngör oluyor.

Önce Arda sonra Cemal skoru 2-2'ye getiriyor. Tribünde 100 kişi falanız. Tezahürahat yok. Çocukların liseden arkadaşı ya da ebeveynleri var. Böyle bir atmosfer işte. Sahadan bahsetmek istiyorum sizlere. Yürümeye girmezsiniz. Hele kaleciyseniz vay halinize. Sürekli kayıyor oyuncular. Sürekli kaleciler topu elleriyle kontrol edemiyor. Enteresan ötesi.

Şu mükemmel defans dediğim Hüseyin'in henüz adını bilmiyorum. Kapalı'da D-21 koltuğunda otururken PAF Oyuncuları da tribüne giriyor. Hüseyin de önümde oturuyor. Hazır bulmuşken aklımda 442 dergi için yapacağım çalışma için görsel istiyorum. Arka tarafta Cemal oturuyor. Bir tane de Bursasporlu abi var. Ondan çakmak isterken Vucko'nun golünü kaçırıyorum. İçimde hiç umut yok. Dikkat ederseniz Emre Toraman dememeye gayret ediyorum. Nasıl demeyeceksin ki ?

Emre Toraman , Eskişehirspor formasına ter akıtan, emek veren ve bize bir çok yararı dokunan bir oyuncumuz. Ama şu maçta kim ne derse desin affedemiyorum. Çok özür dilerim, ne haddime ama affedemiyorum. Bu kadar basit iki pozisyonda kendi kalesine böyle iki gol atan oyuncuya kuşkuyla yaklaşırım. Süper Lig'den kimsenin tahmin edemeyeceği oyuncu hamleleri bilirim. Misal bir maçta yönetim ''içeride bu maçı kazanın prim şu kadar'' dediğinde diğer takıma çifte şans olarak bahis alan profesyonel oyuncu biliyorum. Şu an yurtdışında devam ediyor kariyerine. Elazığspor Süper Ligdeyken kuponu sadece Elazığspor'dan yani kendi takımından yatan forvet oyuncusu da biliyorum. Effa'dır o isim , söylenebilir. Bunları pek çok insan biliyor.

Emre'yi suçlamıyorum. Eskişehirspor'u lekeleyecek herşeyin karşısında direk dururum. Ama kamu vicdanının rahatlaması adına Emre'nin e-posta yazışmalarından , telefon görüşmelerine kadar kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Densizlik demeyin lütfen. Aklına kötü birşey gelenin de içi rahatlasın. Emre bizim evladımız diyen taraftar da daha da gerinsin. Ama olsun bu.

Olur mu peki ? Bu ülkede olmaz. Başka ülkede de olmaz. Eskişehirspor küme düşer. Emre gider , Coşkun Birdal gelir.

Off, ne yazıyorum ki ?

12 Mart 2009 Perşembe

Trabzonspor'dan Ölüme






Kendisi nedense hep unutulan olmuştur. Hakkında Türkçe kaynak dahi bulmak zordur. 1999-00 sezonunda Trabzonspor formasını giyen Brezilyalı futbolcu Rogerio Oliveira Da Costa'dan bahsediyorum. Karadeniz sahiline konuk olan ilk Brezilyalı futbolcudan yani.

Dönemin basiretsiz Trabzonspor yönetimi tarafından ''zencidir iyidir'' mottosuyla takıma dahil edilmiş fakat başarısız olunca Vanspor'a kiralanmıştı.Daha sonra apar topar Türkiye'den kaçıp Makedonya'ya gitmiş fakat orada yaşadığı ciddi sakatlık onu yeşil sahalardan uzaklaştırmıştır. Sağlığına yeniden kavuştuğunda ise hocası forma vermemiş, yavaş yavaş alkole başlamış ve sonunda finansal problemleri baş göstermiştir. 2006 yılında henüz 3 ay önce doğan ve hiç göremediği oğlunu ve eşini görmek için Brezilya'ya uçak bileti dahi alamaz ve depresyona girer. Alkol ve - söylentilere göre - uyuşturucu dozajını yükseltmiştir.




Bir gün onu yeniden geri kazanmak isteyen arkadaşlarının ayarladığı bir organizasyonda salon futbolu oynar ve o maçta göğsünde bir acı hisseder. Buna rağmen maçın ardından arkadaşları gelmemesi için ikna edemez ve soluğu Braga denilen Brezilya asılların bulunduğu Makedonya muhitindeki bir barda alır.Bar çıkışı komşusu ile dairesine döner ve sabah haber alınamaz.Acıdır ki bir süre sonra eve giren arkadaşları tarafından evinin tuvaletinde ölü bulunur. 29 yaşında geride bir aile bırakarak hayata bir başına gurbet elde veda eder. Ve futbol sadece futbol değildir diye bir tarafını yırtan kimseler tarafından dahi adı anılmaz. Unutulan değerler vardır ve akla yer etmesi gereken bazı gerçekler. Kimileri sahadan çıktğında gerçekten bir yıldız iken, kimileri sadece futbol emekçisidir.

Bize ise vugrinec'in bariz golünü tamamlayayım derken ofsayta kurban ettiği o komik görüntü miras kalır.

9 Mart 2009 Pazartesi

Burası Basra Değil İzmit Körfezi

23. hafta. Lider Sivasspor'un haftalar süren kötü futbolunu puan kaybıyla taçlandırdığı, Trabzonspor'un gol kaçırma rekorları kırarak 3 puanı rakibi Konya'ya hediye ettiği, Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin aldıkları 3 puana rağmen keyif veremediği bu hafta çok farklı bir mücadele vardı.

Sezona Turkcell Super Lig'in veteran oyuncularından oluşan kadrosuyla ve finansal problemleriyle ilk devre itibariyle ligin dibine demir atan Kocaelispor, Sami Yen'den 3, Bursa'dan 1 puan çıkarınca yeniden ligde kalma adına umutlanmıştı.
Eskişehirspor ise yaşadığı mağlubiyetlerin ardından Kayseri'yi yenerek orta sıralardaki yerini korumuştu. Maç her ne kadar Eskişehirspor için çok bir anlam ifade etmez gibi görünse de puan tablosunda altında bulunan takımların seri halde kazandığı puanlar, ligin sonunun Eses'in beklediğinden farklı olabileceğini gösteriyordu.

Tüm bunların yanı sıra uzun yıllar süren HodriMeydan-Eses kardeşliği de geçen sezon gene bu stadyumda oynanan maçtan sonra sekteye uğramıştı.

Öncelikle yıllardır Kocaelispor tribünlerine giden birisi olarak her zamankinden farklı bir atmosfer olacağından emindim.Öyle ki hayatımda ilk kez maç saatinden 3 saat önce bilet kuyruğuna girmiştim İzmit'te.

HodriMeydan tribünü her ne kadar ilk maçta Eskişehir'de "Körfez kümeye" tezahuratını duymuş olsalar dahi "eski dosttan düşman olmaz" diyerek rakip tribüne karşı tezahurat yapmamayı kararlaştırmışlardı.

Eses tribünleri ise kendilerine ayırılan bölümü gayet efektif bir biçimde kullanmaktaydı. Hemen hemen tüm kapasiteyi dolduran 1500 civarı Eskişehir taraftarı takımlarını desteklemek adına yerlerini almışlardı.

Bir yanda kümede kalma ümitlerini sürdürmek için 3 puana mutlak ihtiyaç duyan Kocaelispor öte yanda rahatlamak ve seri yakalamak adına 3 puana ihtiyaç duyan Eskişehirspor. Şüphesiz ki Kocaelispor'un ihtiyacı daha fazlaydı ve maç beklendiği şekilde başladı.Beklenmeyen ve ortamı geren tek gelişme ise Eskişehirspor'un yeni dostu, Kocaelispor'un ebedi rivali Bursaspor'un bayrağının Eskişehir tribünlerinde dalgalanması ve "Bursaspor Oley" tezahuratlarıydı. Bu hareket zaten durum itibariyle agresif olan Kocaelispor tribünlerini daha da germişti.

Kocaelispor hücumu düşünen, Eskişehirspor ise Engin'in yokluğunda Youla ve Batuhan'ın koşularıyla pozisyon arar yapıdaydı.

Taner Gülleri'yi iyi tanıyan Eskişehir savunması onu marke etme konusunda maçın başlarında başarılı olsa da özellikle Murat Hacıoğlu ve Ergün Teber Eskişehirspor'un sağ kanadını ilk yarı boyunca bir hayli zorladı. Direkten dönen topları, 6 pastan dışarıya atılan şutları ile Kocaelispor ilk yarı boyunca bir çok net pozisyonu cömertçe harcadı.

İkinci yarı için takımlar sahaya döndüğünde ise ilginç bir olay yaşandı. Kocaelisporlu futbolcular kümelenip, el ele Kocaelispor tribünlerine giderek destek istediler. Eskişehirsporlu oyuncular da kendi taraftarlarına gidiyordu. Hakem triosu yerini almış, maçın başlaması için oyuncuların taraftarlarıyla vedalaşıp sahaya dönmelerini bekliyorlardı.

Ve ikinci yarı başladı. İlk yarıya nazaran ikinci yarıya hızlı başlayan taraf Eskişehirspor'du. 45. ve 55. dakikalar arası Eskişehir 2-3 net pozisyondan yararlanamadı. Maç karşılıklı ataklarla sürerken Kocaelispor'un kontra atağa çıktığı bir pozisyonda El Saka son derece gereksiz bir taktik faul yaparak kırmızı kart gördü. Bu dakikadan sonra galibiyete daha fazla inanan Kocaelispor hem futbolcusu hem taraftarıyla Eskişehirspor'u boğmaya başladı.

Ve son 10 dakikada Taner Gülleri Kocaelispor adına galibiyeti gol attığı zaman ise o meşhur marş tekrar dile gelmişti;
"kalbimde sadece körfezim yatar
bütün gemiler ise körfezde batar
bu alemde kimse bağlamaz bizi
burası basra değil izmit körfezi"




6 Mart 2009 Cuma

Biralar hazır mı ?


Dolaba biraları koyduk ve hafta sonunu bekliyoruz. Futbolumuz da en az sohbetimiz kadar güzel olsun.

6 Mart Cuma

20.00 Galatasaray - Bursaspor (LİG TV)
21.30 Schalke - Köln (KANAL 24)

7 Mart Cumartesi

13.00 Kasımpaşa - Orduspor (D SPOR)
14.30 Coventry - Chelsea (NTVSPOR)
15.15 Trabzonspor - Konyaspor (LİG TV)
16.30 Bayern Münich - Hannover (KANAL 24)
17.00 Roma - Udinese (NTVSPOR)
17.00 Sunderland - Tottenham (SPORMAX)
19.00 Genoa - İnter (NTVSPOR)
19.00 Hacettepe - Beşiktaş (LİG TV)
20.00 Toulouse - Bordeaux (KANAL A)
21.00 Real Madrid - Atletico Madrid (NTVSPOR)
21.30 Torino - Juventus (NTV)
22.00 Lille - Lyon (KANAL A)
23.00 Leixoes - Porto (SPORMAX)

8 Mart Pazar

13.00 Adanaspor - Karşıyaka (D SPOR)
15.15 Sivasspor - Ankaraspor (LİG TV)
16.00 Milan - Atalanta (NTVSPOR)
18.00 Everton - Middlesbrough (NTVSPOR)
18.00 Bayer Leverkusen - Bochum (KANAL 24)
18.00 Rennes - Auxerre (KANAL A)
19.00 Kayserispor - Fenerbahçe (LİG TV)
22.00 St. Etienne - Nantes (KANAL A)
22.15 Naval - Benfica (SPORMAX)

4 Mart 2009 Çarşamba

İrlanda Premier Ligi Başlarken



Cuma günü İrlanda Premier Ligi başlıyor ve bakalım Ada'da durumlar nedir ne değildir ?



BOHEMIANS : Bütçe daralmasına gitmesine rağmen oyuncular bunu hoş görüyle karşıladı. Düşün ki Şampiyon olan kulüp bile krizden etkileniyor. Lig Şampiyonu ve 2 Kupayı birden alsan dahi İrlanda'da kasaya 1 milyon Euro total para giriyor. Haliyle durum bu hale geliyor. Burns ve O'Donnell gibi takımın iki kilit oyuncusu gitti. Ama gelenler de fena değil.

DERRY CITY : Bütçe daralmasına gitmesine rağmen oyuncuların buna tepki göstermediği bir diğer kulüp. McGinn takımın ünü İrlanda'yı aşmış kanat oyuncusuydu. O da Celtic'e gitti. Kadro geçen senekiyle neredeyse aynı ama McGinn ayarında olmasa bile 3 tane çok kaliteli oyuncu aldılar.

SLIGO ROVERS: Geçen sezon krizi erkenden hissettiler ama iyi oyuncularını satıp bonservisleri ile ayakta kalmayı başardılar. Federasyon kontrat imzalamalarına kısıtlama getirince sezona 14 oyuncu ile başlamak zorunda kaldılar. Haliyle menejer Paul Cook en kaliteli oyuncusu Seamus Coleman'ı Everton'a sattı.Fakat gelen para ile transfer yapma aşamasında artık yorulmuş olacak ki Coleman gittikten 2 gün sonra bu şartlarda çalışamam diyerek istifa etti. Takım 2 hafta hocasız kaldı ama sonra Cook ikna edildi ve takımın başına döndü. 21 kişilik bir kadroyla lige başlayacaklar. Zor bir dönem bekliyor onları ama kısıtlı imkanlarla Cook iyi işler çıkarıyor.



CORK CITY : Menejer Matthews'i kovdular ve kadroda geniş çaplı bir revizyona gittiler. Hummel firmasıyla 3 yıllık forma satış hakkı sözleşmesi imzaladılar. Para var, huzur var durumu biraz ama takım iyi de olsa birbirine alışana kadar sürpriz sonuçlar çıkabilir.

ST PATRICKS : Geçen sezon en büyük bütçe ile ligi kazanamadılar. Büyük bir finansal kayıp vardı ve ardından Ekim krizi ile birlikte hepten dağıldılar. Takım üzücü bir şekilde bu sezonu part-time oyuncular ile idare edeceğini açıkladı. 4 sezondur takımı yöneten Johhny McDonnell bu gelişmeler üzerine istifa etti. 13 oyuncu ile yollar ayrıldı ve Cuma günü oynanacak maç öncesi 10 eksiği var.

GALWAY UTD : Galway United yine part time oyuncularla devam ediyor ama genç full time oyuncular ile de imzaladılar. Geçen sezon hem FAI hem de Lig Kupasında yarı final oynadılar. Taraftarlar Kenna'ya çok kızgın çünkü takımla bir yıl daha devam edeceğini duyurduktan hemen sonra ST PATRICKS'IN başına geçti. Galway'in başında Kenna'nın sağ kolu IAN FOSTER var şimdi.İrlanda U-19 Takımından kaleci Ger Hanley, tandem Seamus Conneely, orta saha John Russell, ama en önemlisi Derby County'de ki teknik adam değişikliğinden sonra buraya gelen forvet Jay O'Shea Galway kadrosunda yer alıyor. Geçen seneden çok daha iyi gözüküyorlar. Genç oyuncular vitrin yapacaklardır çünkü hepsi ulusal takımda kariyerlerine adım attı.

SHAMROCK ROVERS : Aslında ligin şu an için en cesur atılımını yapan takım onlar bence. Tutup İskoçya 2. Liginden Michael O'Neill gibi başarılı bir teknik adamı İskoç futbolcularla birlikte takıma getirdiler ve mevcut kriz ortamında orta sıra takımı hüvviyetinden 3. ve 4. sıraya oynayacak takım görüntüsüne zıpladılar. Bunları biraz bekleyip görmek lazım.



DROGHEDA UNITED : Ne anlatayım ki ? Takımın 2007 Şampiyonu olmasının ardından bu hallere düşeceğini kim bilebilirdi ki ? Takımın 27 oyuncusu birden kontratını fesh etti. Yalnızca 2 oyuncu kaldı. Hangi ligde oynayacakları bile belli değildi. Federasyon son anda Premier'de oynamalarına izin verdi. Teknik adam Cork City'e gitti.Takım full-time hiç bir oyuncuyla anlaşmadı. Kısaca bir çatı ustası hafta sonu eşofmanıyla stada gidip ek iş olarak Drogheda formasıyla maça çıkabilecek. (Ekstrem bir örnek ama Ada futbolunda var bu.) Ligin başlamasına 4 hafta kalmışken Cork City'den kovulan Matthews ile teknik direktör olarak anlaştılar. 14 Şubat'ta Dundalk ile maçları vardı ama bu hazırlık maçına 2 oyuncumuz var diyerek çıkamadılar. Fakat ekonomik kriz nedeniyle iyi sayılabilecek kimi futbolcular işsiz kaldı ve bunların hepsine part-time sözleşme önererek takım oluşturdular. Kondisyon konusu büyük merak konusu tabii ki.

BRAY WANDERERS : Amaçları kümede kalmak yine ve geçen seneki bütçenin yarısına sahipler. Teknik direktörleri aynı ve alabilecekleri maçları kazanıp ligde kalmak için çaba sarfedecekler.

DUNDALK : Sean Connor gibi İrlanda futboluna oldukça hakim bir teknik direktör ile anlaştılar. Geçen sezon mücadele eden güçlü takımdan sadece 4 oyuncu ile devam etme kararı aldılar ve giden oyuncuların yerini çok daha iyi isimlerle doldurdular. Mevcut kriz ortamında bu lükse sahip olan ligin yeni temsilcisi olmaları bahis bürolarının oran olarak ön göremeyeceği sonuçlar doğurabilir. Ligin şu an en iyi 4 takımından biri olduklarını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

3 Mart 2009 Salı

Özkan Sümer-Lemi Çelik Efsane Diyaloglar



Özkan Sümer...Trabzonspor kulübünün hocası, başkanı, scoutu, altyapı sorumlusu, insan kaynakları menajeri, futbol şube sorumlusu, malzemecisi, yardımcı antrenörü.Belki Trabzonspor tarihinin hemen hemen her sırrı kendisinde gizli. Ancak O'nu efsane yapmayı başaran ne hocalık ne başkanlık dönemindeki sportif başarılar ne de ülkemize getirdiği efsane yabancı oyunculardır. Diğer kahramanımızı da tanıttıktan sonra ikili arasında yaşandığı bilinen komik diyalogları yayınlayacağız.

Lemi Çelik. Nam-ı Diğer Başbakan Lemi. Lemi futbolculuğu döneminde Trabzonspor forması altındaki başarılarından ziyade, kulübe yeri gelip banka hesabında biriktirdiği paraları hibe etme girişimiyle, mevkisine aldırış etmeden gol aradığı ve çok büyük yüzdeyle bulamadığı ileri çıkışlarla ve en önemlisi canı ciğeri her şeyi Özkan Hocası ile yaşadığı diyaloglarla hatırlanır.

İşte bu diyaloglardan enteresan kesitler:

-Ö.S maç öncesi takıma son taktiklerini vermeye hazırlanmaktadır. Her zamanki gibi son uyarısı takım oyuncularının topu ayaklarında fazla tutmadan, seri futbol oynamaları yönündedir. Ancak gerek geçen maçlar, gerekse idmanlardaki performansıyla Lemi'ye özel bir direktifte bulunur. "Lemi. Sen bu söylediklerimi boşver, takım arkadaşlarına pas falan çıkar bunları aklından. Topu alır almaz rakibe at. Arkadaşların rakipten daha kolay alıyorlar topu."

-Ö.S. taraftarın yoğun baskısına dayanamamış ve Lemi'yi kadrodan kesmiştir. Ancak özellikle kanatlardan etkili gelen rakibi durdurmak için Lemi'yi oyuna sürmeye hazırlanmaktadır. Lemi'yi uyarmayı ihmal etmez; reklam panolarını işaret ederek "Oğlum şimdi habu panolarun hepsini oku. Birazdan oyuna sokacağım seni, gözün dalmasun maçtayken."

-Lemi Çelik Avni Aker'deki maçlardan birinde gene görevini ziyadesiyle aksatmakta ve gol yollarında etkili olmayı denemektedir. Kaçırdığı pozisyonların sayısı arttıkça artık kulübeyi dinlememekte ve o golü atmadan maçı bitirmeyeceğini hissettirmektedir. Beklediği an gelir, top kaleciden dönmüş ve önüne sekmiştir. Kale artık boştur. Attığı şut önce yan direğe çarpar oradan da dışarıya gider. Ö.S o an sarfettiği kelime sebebiyle tribüne gönderilir. Lemi hocasının tribüne gönderilmesine çok içerlemiştir, bir yandan da bütün tribün Lemi'ye sevgi dolu(!) tezahuratlar yapmaktadır. Lemi daha fazla dayanamaz. Maçı falan bırakır ve tribünlere koşar. Trabzonspor tarihine bir efsane olarak kaydedilecek şu cümleler dudaklarından dökülür.Önce tribüne koşar, sırtını döner ve "Ha bu numara gol atar mi da, ha bu numara gol atar mi?" diye haykırır.Lemi Çelik Trabzonspor takımında sadece 2 numara gitmiştir. Transfer olduğu Adanspor'da neden ve nasıl 10 numaralı formayı kazandığı hala evrenin bilinmezleri arasındadır.

-Lemi Çelik maç sonlarında yaptığı ideolojik konuşmalar sebebiyle bu lakabı almıştır.Hatta net olarak lakabı kazandığı maç 5-1lik bursaspor kupa finali zaferinden sonra Cavit Çağlar için söylediği "O bakan ise ben de başbakanım" cümlesidir.Kendi senaryosu ise çok farklıdır. "Biz Hami ile sürekli kahvehaneleri gezer, Trabzon halkını bilinçlendirmek için toplantılar yapardık. Bir gün konuşmamı halkımız çok beğendi ve benim sözümü kestiler. Hep bir ağızdan başbakan diye bağırmaya başladılar.O günden beri lakabım başbakan lemidir"

-Lemi taç atışı yapmak üzere kenara gelir. Şans bu ya tam kulübenin önünde atacaktır tacı. Lemi topu elinden çıkarmak için biraz gecikince tribünlerde uğultu yükselir. Ö.S. kendisine ayrılan bölmeyi aşar ve elini Lemi'nin omzuna atar. "Maviler bizimkiler. Onlara atacaksın bu kadar düşenecek bir şey yok."

-Lemi kanattan bindirme olayını bir maçta fazlasıyla abartmıştır. Aldığı topla taç çizgisine kadar inmeden orta yapmamakta ve hedefine ulaşana kadar kesinlikle pas vermemektedir. Ö.S önünde koşmakta olan Lemi'ye dayanamaz ve bağırır."Lemi topla ilişkiye mi gireceksin(kibarlaştırılmıştır) iki saattir sübabını arıyorsun"

-Bir lig maçında Özkan Sümer, kanat oyuncusu olduğu için durmadan önünden geçen Lemi'ye durmadan küfür etmektedir. Yaptığı her hatalı hareketten sonra istisnasız bir küfür gelmektedir kendisine.. Özkan Sümer'in küfürleri hakemin kulağına kadar gelince hakem maçı durdurur ve Özkan Hoca'nın yanına gidip "Hocam bir daha küfür edersen seni tribüne göndereceğim" der. Özkan Sümer hakemden özür dileyip maç başlayınca Lemi çaktırmadan hakemin yanına gider
"Hocam hala yandan küfür ediyo. Şunu atacaksan at da biz de rahat rahat top oynayalım"

Ve ikili arasındaki diyaloğun en efsanevi noktasıyla devam edelim;
- Oyuncu değişikliği hakkının 2 olduğu dönemler. Ö.S 2 hakkını da kullanmıştır. Ancak Lemi'nin performansı tribünleri çileden çıkarmaktadır. Hoca daha fazla dayanamaz ve Lemi'yi kenara alarak takımı bir kişi eksik oynatır. Lemi'nin cevabı ironiktir. "Aşkolsun hocam."

Özkan Sümer Trabzonspor camiasının belki de en önemli şahısıdır. Ve karadenizliliğin getirdiği hazır cevaplılık kendisinde fazlasıyla mevcuttur. Özkan Sümer'in Best Of'undan kesitlerle yazıyı tamamlayalım.

-Şu sıralar Ankaragücü forması giymekte olan Hasan Üçüncü, Ö.S tarafından keşfedilmiş olup sergilediği performans ile kariyerinin hiç bir aşamasında Ö.S'in gözüne girememiştir. Tesislerde idman öncesi takım toplanmıştır. Hasan Ö.S'i görünce yanına gider ve "günaydın" der. Alacağı cevap Ö.S klasiğidir. "Bana günaydın deme Hasan, bana futbolu bıraktım de".

-Özkan Hoca başkan olduğu dönemlerde takım yöneticileri ve şehirin ileri gelenlerini yemeğe çıkarır. Yemeğin ortasında Trabzon'un zenginlerinden birisi işaret edilerek "başkanım bak onda da senin çantanın aynısı var. başkanlığı kovalıyor olmasın?" diyince cevap gecikmez. "Birisi O'na benim ayrıca beyin taşıdığımı da söylesin."

Trabzonspor'un en renkli iki simasının ilginç diyaloglarından kesitler sunduk. Trabzonspor ilginç bir camia ve bunun gibi yüzlerce hikayeyi barındırmakta.

Getirdiği ucuz ve yetenekli oyuncuları "iyi güzel de bunlar yıldız değil ki" diye eleştirenlere "Yıldız görmek isteyen gökyüzüne baksın" cevabıyla karşılayan Özkan Sümer ile Güngören Belediyesi 2009 seçimleri CHP başkan aday adayı Lemi Çelik'e binlerce kez selam olsun.

2 Mart 2009 Pazartesi

Başka Bir Derbi



Salt başarıya odaklanmış, futbolun şampiyonluk veya kupa kovalayan bir kaç takımdan ibaret bir oyun olmadığını anlatmayı öncelikli amaç edinmiş "başka bir futbol" blogunda ilk yazımın; hep Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin gölgesinde kalmış ancak gerek tarihi, gerek yaşananları, gerekse takımlarının başarısızlıklarına rağmen taraftarların iliklerine kadar yaşatışıyla "başka bir derbi" sıfatını hakeden bu derbi ile alakalı olmasını istedim.

35'e karşı 35 buçuğun...
Yalıya karşı Çarşı'nın...
2. ligde 60.000 seyirci önüne çıkmış iki büyük takımın derbisi.

Neler yok ki bu derbinin tarihçesinde.

Boca Juniors-River Plate, Real Madrid-Barcelona örneklerindeki gibi sosyo kültürel bir durumun söz konusu olmadığı bir rekabet söz konusudur bu derbide. İki ayrı semt takımı, "biz sizden farklıyız, biz 35 buçuğuz" diyen Karşıyakalılar'a, "Buçukla işimiz olmaz.Biz tam 35'iz" demesidir Göztepeliler'in. Evet aynı şehrin takımları, evet insanların arasında etnik kökenlere dayanan bir anlaşmazlık yok,evet iki semtin insanları arasında sosyal statüler farklılık göstermiyor ama söz konusu futbol olunca ortaya korkunç bir rekabet çıkıyor.Bu öyle bir rekabet ki farklı klasmanlarda yer almaları sebebiyle yıllardır karşılaşmamalarına rağmen rekabet kendi değerlerinden hiç bir şey yitirmiyor.Hala en az 20 sene önceki kadar canlı, dinamik, sert ve heyecanlı.

Şüphesiz ki bir rekabeti yaşatanlar ne futbolcular ne de kulüp yöneticileri olabilir. Bu rekabeti de ayakta tutanlar şüphesiz ki futbol maçlarının olacağı günlerden de bağımsız olarak takımlarını bir yaşam realitesi haline getirmiş iki takım taraftarları.


Takımların kuruluş hikayeleri ile tanıtımımıza başlayalım;

Özlediğimiz İzmir futbolunun doğuş hikayesi bir hayli enteresan. 1900lerin başında Türk futbolu gibi bir kavramdan bahsetmek pek söz konusu değildi.İzmirde de durum böyleydi. Ancak İzmir'de gerek Rumlar gerek Ermeniler gerekse İngilizler bir takım spor kulüpleri kurmuşlardı.Bilinen örnek vermek gerekirse Panionios, Apollon takımları aslen İzmir'de kurulmuş, zamanın İzmir takımlarıydı.Karşıyaka'nın kuruluşu da tam başkaldırı dönemlerine denk gelmekte. Zamanın İzmir efelerinden, delikanlılarından bir grup tamamı Türklerden oluşan Karşıyaka Spor Kulübü'nü kurdular. Ve Karşıyaka Spor Kulübünün arapça yazılmasından mütevellit "KafSinKaf"(KSK) efsanesi 1912 yılında kuruldu.

Göztepespor ise 1925 yılında Altay Spor Kulübünden ayrılarak Güzelyalı'da bir nevi bağımsızlığını ilan etmiştir.Kulüp bir dönem zamanın valisinin zorlamasıyla İzmirspor ve Egespor ile birleşip "Doğanspor" adını alsa da bu süreç ancak iki sene sürmüştür.Göztepe'nin tüm İzmir'in yani tam 35'in sembolü oluşu da buradan gelir.


Şimdi bu rekabeti bugünlere taşıyan asıl kahramanların yani taraftarların hikayesine gelelim.Karşıyaka takımı tek grup altında toplanmayı başaran nadide spor kulüplerindendir.Karşıyaka Çarşı...

Ve ismini kulübün merkezi olan Güzelyalı'dan alan Göztepe Yalı grubu.

Öncelikle Göztepe’nin en önemli grubu Yalı ile başlıyoruz:


YALI:

Her şehirde, her üniver sitede, her köprü altında duvarlarda görebileceğimiz “Göz-Göz”’ün “Alayına İsyan Ölümüne Göztepe”nin, “Din İman Töre Göz Göz Göztepe”nin yaratıcısı Yalı grubu.

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, burası efsanenin doğduğu Güzelyalı”

Soldaki karenin eşi benzeri ne Uefa şampiyonluğu kutlamalarında ne de bugüne kadar ki lig şampiyonluklarında yaratılabilmiştir.

Yalı grubu Karşıyaka tribünlerine karşı olan tutumunu saymazsak son derece vicdani ve insani konuları da işaret edip bu uğurda icraatlar yapan bir grup. Çok değil sadece 10 gün önce politikacıların bile sadece seçimden seçime hatırladığı bazı bölgelere hiç bir çıkar gözetmeksizin yardımlarını yaptılar.Çocukların yüzlerinde oluşan ifade ve ellerinde tuttukları kağıtlarda yazanlar belki de karşıyaka derbisinde kazanılacak bir zafer kadar olmasa da onlar için çok değerliydi..


Göztepespor taraftarı için milat niteliğinde bir marş var. Burada videosunu da yayınlıyorum. Ve iddia ediyorum, yapılmış en güzel uyarlama marş. Tribünlerin ötesine çıkmayı başarmış nadir marşlardan. Doğalgaz faciasını hepimiz hatırlıyoruz. Orada vefat eden genç arkadaşlarımızdan birisinin cenaze görüntülerinde, milyonları göz yaşına boğan bir cümle vardı. Babası konuşuyordu ve diyordu ki "Benim oğlum Göztepe çocuğuydu. Ve ben O'na söz verdiğim gibi onun isyan marşı ile uğurlanmasını istiyorum." İşte mevzubahis İsyan Marşı;





Karşıyaka Çarş

ı:

İlk karşıyaka armasında KSK harfleri arapça yer almaktaydı. Ve bir tezahuratla inliyordu, İzmir'in öteki

tarafı. "Kaf Kaf Kaf Sin Sin Sin KafSin KafSin Kaf"

Ne kadar da benziyor Eskişehirspor'un EsesesKikiki'sine. Ama bununla sınırlı değil.

Bu müthiş tribüne söyleyecek çok bir söz yok. Tribünde duyduğumuz ve muhtemelen duyacağımız bir çok bestenin sahibi onlar. İsimlerini de karşıyakanın o meşhur ve güzel çarşısından alıyorlar. Göze çarpan ilk nokta Beşiktaş tribün grubu Çarşı ile olan isim benzerlikleri. Ama gelelim ki işin

aslı biraz daha karışık. Karşıyaka Çarşı'nın ismi size ne kadar Beşiktaş Çarşı'yı hatırlatıyorsa, Beşiktaş Çarşı'nın hattamedyadaki diliyle yaratıcı Beşiktaş taraftarının bir çok tezahuratı da bize Karşıyaka Çarşı'yı hatırlatıyor. Zira bu tezahuratlar arasındaki durum benzerlikten daha öte bir pozisyonda. Ve teminatını verebileceğim tek şey de "Saldır Beşiktaşım oley" niye duyduğunuz tezahurat başta olmak üzere, anadolu tribünlerinde sıkça duyduğumuz " Ne zaman gelecek o büyük sene" tezahuratı da tamamen Karşıyaka Çarşı'ya aittir. Tribün ve tezahurat konu

sunda Karşıyaka Çarşı'yı konumlandırmak gerçekten imkansız. Anadolu Takımlarının Tribünlerinde özellikle geçen sezondan beri yaygınlaşan bir

marştan örnek verelim. "Çekmişiz kafaları, dalmışız alemlere, 2012'de Ş

ampiyonlar Liginde Koyacağız Real Madrid'e". Hissediyorum bunların Karşıyaka'dan çıktığını nasıl garanti ettiğimi merak edenleriniz vardır. En basit ve kısa yöntemle gidelim. 2012 KSK'nın 100. yılı ve

bu marştaki 2012'nin esprisi bu. İlginç bir şekilde tüm tribünlerin bu ufak detayı atlayarak uyarlıyor(!) bu tezahuratı kendilerine.







Rekabetin sportif boyutuna gelecek olursak;


Göztepespor'un sportif anlamdaki başarıları bir çok anlamda üstün durumda. Karşıyaka efsane oyuncu yetiştirme konusunda çok daha başarılı iken, Göztepespor gerek ülkemizde gerekse Avrupada zamanında yaşadığı ba

şarılarla

önde.

Ancak 2003'te yaşadığı son küme düşme hadisesi ile beraber Göztepespor, Türk Futbol Tarihinde ender görülecek şekilde geriledi ve sadece 4 sezon içinde amatör kümeye kadar gerilediler. Bu sezon tekrar profesyonel liglere dönen Göztepespor 2. Lig A kategorisine çıkmak için mücadele vermekte.Tarihindeki başarıları öz

etlemek gerekirse.

- Avrupa Fuar Şehirleri Kupasında Çeyrek Final 1967 - 1968
- Avrupa Fuar Şehirleri Kupası Yarı Final 1968 - 1969
- 2 Türkiye Kupası Şampiyonluğu 1968 - 1969, 1969 - 1970
- 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası 1970


KSK'da ise profesyonel ligler kurulduktan sonra kupa ile somutlaştırılmış herhangi bir başarı bulunmamakta.Profesyonel ligler kurulmadan önceki İzmir şampiyonluklarını saymazsak. Ancak KSK özellikle bu sezo

n gösterm

ekte o

lduğu performans ile süper lig'e göz kırpmaya başladı bile.


Uzunca bir süred

ir birbirlerine karşı oynayamasalar da yaptıkları maçlar bazen olaylarıyla bazen rekorlarıyla öylesine hafızalarda yer etmiş ki hala dünyanın bir çok spor sitesi tarafından bir dünya derbisi olarak adlandırılmaktadır KSK-GÖZ GÖZ rekabeti.


Ve o dev maç...


Tarih 16 Mayıs 1981

Karşıyaka avant

ajlı. Beraberlik istedikleri skor. Zira rakip göztepe'nin 1 puan önündeler. Ve son hafta rakipleri Bandırmaspor. Alınacak beraberlik puan farkını koruyacak ve son hafta Bandırmayı yenerek birinci lige çıkacaklar.


Ama bu futbol verilerinin yanı sıra maçı tarihi yapan en önemli faktör maçı izleyen 61.000 biletli seyirci. Bu alt lig maçı için dünyada eşine benzerine rastlanılmamış bir rakam. Kaldı ki bu maçın biletli izleyeni, o gün orada olanlar seyirci sayısının en az 80 000 olduğunu söylerler, ancak kayıtlara 60.000 olarak geçmiştir.

İki takım taraftarı da maçtan önceki geceyi sokaklarda geçirmiş. Ve maç saati geldiğinde stada girebilenler

in yanı sıra neredeyse bir o kadar da dışarıda insan olduğu söylenir.


Velhasılı kelam maç KSK'nın istediği skorla bitmiş, biletli 60 totalde 80.000 kişi gol izleyemeden stadı terketmişlerdir.

Ancak futbol hayata fena halde benzemeye devam etmektedir. Bir sonraki hafta çantada keklik olarak görülen Bandırma maçında da gol atmayı başaramaz KSK ve birinci lige çıkan takım Göztepe olur.

KSK ve GÖZGÖZ'ün rekabeti yıllardır karşılıklı oynamasalar dahi bitecek gibi gözükmüyor.Bitmemeli de zaten.Yazıyı okurken aklınızdan tek bir soru geçtiğinden eminim "Madem bu kadar sahip çıkıyorlar takımlarına neden bu takımlar bu denli başarısız?"

İşte bu sorunun cevabı çok farklı bir yazıda karşınızda olacak.


Şimdilik İzmir'i ve İzmir futbolunu ne kadar özlediğimizi, ibb gibi belediye takımlarının , pilot takım hüviyetindeki hacettepelerin, kendi şehrinde kendi takımından fazla istanbul takımı taraftarı barındıran anadolu takımlarının değil de o ligi gerçek anlamda hakeden camiaların olmasını istediğimizi belirtsek yeter.


"Çekirdekçi" veya başka kendi deyişleriyle "çiğdemci" olmayan bu iki büyük takımın, büyük taraftarlarına süper lig yakışır. Bilmeliler ki onların Süperlig'e ne kadar ihtiyaçları varsa, Süperlig'in de onlara o kadar ihtiyacı var.










Cantona , Heskey ve Liverpool Taraftarı



26 Şubat 2009 Perşembe

Futbolun kuralları var -mış! -




Hani skor avantajını korumak Galatasaray'ın öncelikli hedefi olmalıydı diyen spor yazarcıkları ?

Bülent soyadına yakışır bir Galatasaray izletti. Kuralları yıktı , birilerinin ezberlerini bozdu ve başarılı dahi oldu. (dahi anlamında ki ''de'' değil , dahi burada sıfat-fiil oluyor. )

Ukrayna'nın 3 Takımı devam ediyor Uefa'da bizimse bir tek Galatasaray'ımız var !

Helal olsun ulan hepinize !

P.S: Futbol eğer bir tencere olsaydı Sabri kesinlikle kapak olurdu. Ama tutulacak bir sapı yok bence hala :)

24 Şubat 2009 Salı

Amatör Futbol ve İslam'ı seçen bir İngiliz forvet



İngiltere'de futbol neden güzel derseniz onların amatör kümesi bile gayet kurumsal bir şekilde yönetilip değer yaratılabildiği için derim öncelikle. İngiltere C Milli Takımı bu ligden seçiliyor. Her ne kadar bizim de amatör futbolcularımızdan bir Milli Takım oluşturuluyor olsa da biz bundan haberdar olamıyoruz. Türkiye'de amatör futboldan taze bir haber vereyim mesela.

Kaynak: Ajansspor

''Alınan bilgilere göre, Siirt Belediyespor-Şirvanspor karşılaşmasının 4. dakikasında Siirtspor 2-0 önde iken, maçın orta hakemi Mahir Tren, itiraz eden Şirvansporlu futbolculara kırmızı kart gösterdi. Bunun üzerine Şirvansporlu futbolcular, maçın orta hakemi Tren ile yan hakemler Selçuk Fakirullahoğlu ve Erhan Erdoğan'ı darp etti.

Hakemler Siirt Devlet Hastanesi acil servisinde tedavi edilirken, bazı futbolcuların göz altına alındığı belirtildi. ''


Yoruma hacet bir durum yok ve herşey aşikar.




İngiltere C Milli'den amatör oyuncular ise çok nadiren de olsa dünyanın gözünün üzerinde olduğu Premier League'e kadar yükselebiliyor. Bunun ne kadar ekstrem olduğunu kafanızda lütfen tartın. Yarı profesyonel bir oyuncu Premier League'e kadar yükseliyor. Steve Guppy gibi İngiltere Milli Takımına bile seçilen ''tek'' bir örnek bile var.

Erken yaşta yarı profesyonelliğinde bu takıma seçilip 17-21 yaş arasında kriket oynayan ve bugün Galler A Milli Takımının defansında bulunan Danny Collins gibi örnekler de mevcut. Ya da daha sonra Gana Milli Takımını seçen Agogo'da iyi bir örnek olabilir.


YAZIYI YAZMAMI SAĞLAYAN İSİM :



En enteresanı ise dipten tepeye bir Amerikan başarı hikayesi gibi yükselen Lee Hughes .

Lee Hughes 20 yaşındayken Kidderminster ile sözleşme imzalıyor. O aralar hem futbol oynuyor hem de çatı ustası olarak part-time çalışıyor. Zor bir hayat yani. Kidderminster'da henüz ikinci sezonundayken takımını Konferans Finaline taşıyan performansa imza atıyor. Dile kolay , bir sezonda tam 35 gol !

Onun tabiriyle rüya gerçeğe dönüyor ve bir amatör futbolcuya ödenen rekor bonservis bedeli 200.000 Pound ile West Bromwich Albion'a transferi gerçekleşiyor. Kidderminster taraftarına ömür boyu bu kulübün taraftarı olma sözünü o yıllarda veriyor. 1997-2001 yılları arasında West Bromwich'in kilit oyuncusu oluyor ve hatta 98-99 sezonunda 31 gol kaydederek o sezon İngiltere'de 4 farklı ligde oynayan binlerce profesyonel oyuncu arasında en fazla gol atan isim oluyor.

Daha sonra WBA onu Premier Lig'e çıkarken 5.000.001 Pound'a Coventry'e satıyor. Sözleşmesinde 5 Milyon Pound'ın üzerinde bonservis bedeli ödenirse gidebilir şeklinde bir madde yer almaktaydı. 2001-2002 sezonu 34 senenin ardından Premier League'ten düşmüş olan Coventry formasıyla geçiyor ve o yıl 15 gol atıyor. Play off potasında bile bulunamıyorlar.

2002'de Premier Lig'e West Bromwich Albion'a gidiyor , hem de 2.5 Milyon Pound'a . Şu an Blackburn Rovers'ta oynayan Jason Roberts'ın yedeği oluyor. Takım onun geldiği sezon küme düşmenin, Hughes ayrıca ise Premier League'de gol kaydedemenin üzüntüsünü yaşıyor.



West Bromwich'in bir sonraki sezonda 13 golünü atıyor ve bir üst lige çıkmasını sağlıyor.Fakat gelin görün ki Ağustos'ta hapishaneye giriyor.

Hatalı sürüş nedeiyle bir kişinin ölümü ve bir kişinin ağır yaralanmasını sağladığı sezonun erken dönemindeki dava anca sezon sonu tamamlanıyor. Takım arkadaşları İngiltere Premier Lig'e dönerken o da cezaevinin yolunu tutuyor.

Olay buradan sonra daha da ilginçleşiyor. Hapishanedeyken ölümüne sebebiyet verdiği adamın kızı ile görüşüyor. Bazı akrabaları ile de görüşüyor daha sonra. Bu sürede İslam dinini seçiyor ve İslamiyet ile ilgili kitaplar okumaya başlıyor. 10 sene sürüş yasağı alıyor. Hapishanedeyken West Bromwich Albion sözleşmesini feshediyor ve para alamıyor artık. İslam'a sımsıkı bağlanıyor bu dönemde. Aynı zamanda bir yerel ligde aynı hapishaneyi paylaştığı takım arkadaşlarıyla bir nevi ''Cezaevi Takımı'' kurup futbola devam ediyor.

Hapishaneden çıktığı ilk gün bir basın açıklaması yapıyor. Ölümüne sebep verdiği merhumun kızından(Douglas Graham) ve akrabalarından kameralar önünde özür diliyor. Douglas ile konuşmasının vicdani sebeplerden kendisine , başka sebeplerden Douglas'a iyi geldiğini anlatıyor. Korkunç kararlar alıp inanılmaz hatalar yaptığını ve bunların geri kalan hayatında hep zihninde olacağını söylüyor. Mevcut ailesi ile olan bağlarının bu olaydan sonra çok daha güçlendiğini, karısı ve çocuğunu eskisinden de daha çok sevdiğini dile getiriyor. Hapishaneden çıkarılma sözleşmesinde yer almamasına rağmen şu an pek çok sosyal sorumluluk projesinde onun ismini görüyoruz.

Geçen sezon hapishaneden çıkınca Oldham Athletic'te yeniden futbola başladı hem de haftalık 1.800 Pound'a. Bu para onun hapishaneye girmeden önce kazandığı paranın %10'u bile değildi. Geçen sezon Ocak'tan sonra sakatlık ve kadro problemi yüzünden süre alamadı ama play-off'u kıl payı kaçıran Oldham Athletic'in en fazla gol kaydeden 2. ismi oldu.

Bu sezon ise 32 yaşında eski zamanlarına nazire yaparcasına maçlar çıkartıyor Oldham Athletic formasıyla. Performansına şuradan bakabilirsiniz : http://www.soccerbase.com/players_details.sd?playerid=3687


Oldham Athletic'ten bir Müslüman'ın hikayesiyle bitirdik yazıyı. Umarım keyif almışsınızdır.