30 Mart 2010 Salı

Les Ferdinand



Beşiktaş formasıyla hiç izleyememek içimde büyük uktedir abiyi. Alan Shearer, Andrew Cole, Robbie Fowler, eski Thierry Hennry, Michael Owen, Jimmy Floyd Hasselbaink , Teddy Sheringham, Dwight Yorke ve Robbie Keane ile birlikte Premier Lig denince akla gelen ilk 10 golcüden biridir.

Premier League'in ilk 5 sezonunu domine etmiştir. İlk Premier League sezonunda Teddy Sheringham'ın arkasından en çok gol atan oyuncu olmuştur 20 gol ile. Bir sonraki sezon QPR formasıyla 16 golü vardır yine ligde. 94/95 sezonunda ise Alan Shearer ve Robbie Fowler'ın ardından en çok gol kaydeden oyuncu olur. Jurgen Klinsmann, Teddy Sheringham ve Andrew Cole gibi isimleri gerisinde bırakır. 95/96'da Newcastle'a geçer. Blackburnlü Alan Shearer'ın ve Liverpoollu Fowler'ın ardından ligin en çok gol kaydeden 3. oyuncusu olmuştur.96/97'de ise artık taraftarınıon Shearer adında yeni bir sevgilisi olmuştur. Alan shearer'ın gölgesinde kalır ve 16 gol kaydeder. Yine de ligin en çok gol kaydeden 6. ayağıdır ama Shearer'ın gelişinden sonra takımdan gönderileceği de bellidir. Soluğu Kuzey Londra takımı Tottenham'da alır. Bunu az buçuk bir önceki sezon 2 maçta Ian Walker'ı 4 kez avlamasına bağlamak mümkün.

En son 2000/2001 sezonunda lige ağırlığını biraz olsun koydu. Sergei Rebrov'la bir ivme yakaladılar. 2001/2002 senesi ise üst düzey futbola veda senesi olur sanılıyordu. Yıllardan sonra Sheringham'la yan yana geldi iki veteran ve o sene Ferdinand ligde 9 kupada 6 olmak üzere 15 gol kaydetti. 2002/2003 senesinde Tottenham'da tutunamayan Ferdinand ligin ikinci yarısında West Ham yolunu tutar. Joe Cole, Kanoute ve Defoe gibi bugünün futbolunun önemli figürleriyle aynı formayı ıslatarak son deminde ufak ufak perdenin arkasına saklanmaya başlaması beklenir. Fakat o da ne! Futbola susamışlığı bitmeyen efsane bir senede Leicester formasıyla Premier Lig'de Mustafa İzzet'in takım arkadaşı olacaktır. 2003/2004 sezonunda Leicester formasıyla inanması zor ama 12 gol atar ligde. Ligin yıldızı Ruud Van Nistelrooy o sezonda 20 gol atmıştı mesela.

Zamana meydan okuyan Ferdinand 2004/2005 sezonuna Bolton formasıyla başlar. Artık son sezonudur ve Premier League'deki son golünü 11/09/2004'te Tim Howard'ın koruduğu Manchester United kalesine atar. 38 yaşında Premier Lige veda eder. Yarım sezonda Reading ile oynar ve daha sonra hiç süre almayacağı Watford ile faal futbolculuk hayatını 40 yaşında sonlandırır.

Şu an ise Tottenham'ın forvetlerinin koçluğunu yapmaktadır. Yüzü biraz olsun gülümsemiştir Wigan'a 9 gol atarken öğrencileri..

Hala beşiktaş der, İnönü der durur. Unutmamıştır burayı tuhaf bir şekilde. Niceleri ekmek yedi oysa ki ve arkasına bile bakmadan çekti gitti.

Kapalı açıktan bir ses duyulur inceden yine ; haydi ferdi zamanı geldi der. Sen dilimizi bilmezsin ama futbol tanrısı kulağına üfler ne istendiğini..

İzleyemeyip özlediğim nadir futbolculardandır. İnsan hiç görmediği bir şeyi özler mi ? Özlüyor işte, Metin Oktay'ı da özlersin, Lefter Küçükandonyakis'i de.. Ferdinand'ı da özlersin..

Colin Kazım Richards



Çok az kişinin bildiği bir hikayesi vardır Kazımın. Brighton Albion taraftarının teki takım Championship'e geri döndüğü sezon ligin sponsoru Coca Cola'nın düzenlediği bir yarışmayı -loto- kazanır ve o yarışmadan kazandığı para ödülü ile kulübe League 2'nun parlayan yıldızı Colin Kazım Richards'ı armağan eder. 250.000 pound gibi bir bedelle 4. klasmandan oyuncunun biri tribünden bir taraftar vasıtasıyla transfer edilir. O dönemde de takımın başında çok saygı duyulan bir ''b'' sınıf menejer var. Mark Mcghee'den bahsediyorum. Kendisi küme düşmeme mücadelesi gösteren Motherwell'i ilk sezonunda Uefa Kupasına göndermiş, Brighton Albion'u ilk sezonunda Play-off sonucu Championship'e yükseltmiş birisi. Şu an Aberdeen'in başında, hani şu olaylı maçta Glasgow Rangers'ı 1-0 yenen takım.

Neyse gel gelelim, aradan zaman geçer ve Mark Mcghee ile Colin Kazım Richards'ın yolları ayrılır ve Kazım Sheffield yolunu tutar. Daha 2 yıl geçmeden Brighton Albion taraftarları eski oyuncularını Avrupa'nın en prestijli turnuvalarından birinde yarı finalde görür. (Euro 2008). haliyle sorarlar : '' Mcghee bu yıldızımızı neden kulüpten gönderdi ? ''

Sky Sports alır eline mikrofonu ve o dönem Motherwell'in başında olan Mcghee'nin ofisine bu sorunun cevabını almaya gider. Şunları söyler başarılı İskoç teknik adam :

''Kazım'ı Brighton'a getirdik çünkü onun potansiyelinin farkındaydık ama o çalışılması imkansız biri çıktı. Onun potansiyeli hariç herhangi bir olumlu cümle kuramıyorum kaldı ki hala belli bir potansiyele sahip. Nasıl oluyor da son 4'e kalmış Türkiye Milli Takımının içerisinde yer alıyor bilmiyorum ama Sayın Terim onları son 4'e taşıdığına göre ne yaptığını biliyor olmalı. ''

ve ekliyor :

''Henüz onu 10 metreden uzağa başarılı pas yaparken görmedim.''

İskoç bir teknik adamın bir İngiliz takımının başındayken istemediği bir oyuncu olduğu için İngilizlere ayrı bir sıcak geliyor kazım ve o da bunun farkında olacak ki ''Eğer yarı finalde Almanya'yı yenersek bu İngiltere için de bir zafer olacaktır. '' diyerek artı puanını topluyor.

Kısaca, kendisi yeteneklerinin farkında olan disiplinsiz bir futbolcudur. Bu noktada iki farklı bakış açısı ortaya çıkıyor. Bunlardan ilki Sergen Yalçın'a ya da Paul Gascoigne'e duyulan sempatiye yakın bir eksende can bulurken diğeri ise Ceyhun Eriş'e duyulan hoş görüsüzlüğe yakın bir eksende can buluyor.

Yılmaz özdil gibi bitirmek için can atıyorum şu an ve o şekilde bitiyorum.

***

seçim sizin...

***

ilgili link :

24 Mart 2010 Çarşamba

Çizgi Dışı




" one way or another i'm gonna find ya i'm gonna getcha getcha getcha getcha'' diye roberto carlos garıdan gızdan kaçarken pafrüm reklamında duyduğunuz dostlar bir BLONDIE klasiğidir. Blondie'nin vokali Deborah (Debbie) Harry ise bir stil ikonudur. Şöyle ki :






Hani tamam taparcasına sevmiyordum ama hani grubun çıkış noktasında bir punk temeli olması bile sevmeme yeterdi bu kadını. (new wave deme hemen oradan çakarım ağzına tokadı) .Şimdi bu kadının şu hale gelmiş olmasını alayınız yan yana gelseniz bana açıklayamazsınız .





Ha desenki bana 65 yaşındaki bu nineyle beraber olmak ister misin ? 70 lerde olsam tanrının bir lütfu derdim. 80 lerde olsa Kenan Evren (*) Türkiyesinden bir solcu olur yanına kaçar idim. 90 larda olsa hala gideri vardı. 45-50 yaş arası valla şu halimle gelsin varım ben yani. Sat gel gözüm yok para pulda Debi.

Ama yaş olmuş 65 be Debby'cim ! Yürü git işine. Kırışıklar var artık o gül yüzünde oh Debbie ! Can Debbie ! Yar Debbie !


(*) 80ler Türkiyesinde 12 eylül vurgusu yapmak yasaklansın. Kendimden tiksindim yazarken ama sonra silmedim. Bir de lütfen ciddi gözükmek için bu ucuz numaralara başvurmayalım artık topluca. Yani ne bileyim sal gitsin hocu. Komediden bahsederken trajedi ve komedi aslında iç içedir diyen ilk kimi görürsek ağzının orta yerine indirelim şamarı. Evet yapalım bunu.

25 Ağustos 2009 Salı

Bunları Biliyor musunuz ?

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ?

Mehmet Özdilek’in sanılanın aksine Serge Dijehoua’nın çalıştığı ilk Türk teknik adam olmadığını ve başarılı golcünün Afrika’nın incisi Kaizer Chiefs’te başarılı teknik adam Muhsin Ertuğral yönetiminde de oynadığını,



2006’nın ortalarında futbolda ırkçılığa karşı büyük bir kampanya düzenleyen Çek Cumhuriyeti hükümetinin kampanyanın ana yüzü olarak Sparta Prag’ın o dönem kaptanı olan Tomas Sivok’u kullandığını ve bu koca yürekli adamın dünya evine dünyanın en güzel kentlerinden İstanbul’da geçen sene Mart ayında girdiğini ve şu an Andre Tomas adında 2 aylık bir erkek çocuk sahibi olduğunu,

Bursaspor’un transfer ettiği Ivan Ergic’in Basel kaptanıyken depresyon tedavisi nedeniyle bir kliniğe yatırıldığını ve kariyeri dahi sorgulanırken Basel’in arka çıkıp ona yeniden kaptanlık pazu bandını verdiğini ve ardından İsviçre’de bir talk show programında futbolcuların gereğinden fazla para kazandığını ve kendisinin Marx’a saygı duyduğunu söylediğini,

Tükenmekte olan kültürel zenginliğimiz Süryani mezhebinin ülkemizden İsveç’e göç etmek zorunda bırakılan bir ailesinin oğlunun yıllar sonra vatanına futbolcu olarak döndüğünü ve bu ismin Malmö FF’den Denizlispor’a gelen sağbek David Durmaz olduğunu,

Ülkesi Ekvador’da kulübünde süre alamayan bir kaleciyken İtalyan devi Inter Milan’la sözleşme imzalayarak ülkesinde büyük yankı uyandıran o gizemli ismin Diyarbakırspor’un kalecisi Espinoza olduğunu,



Guiza’nın okçu selamının çocukluk kahramanı olan Atletico Madrid efsanesi Kiko’ya saygı duruşu niteliği taşıdığını ve o gol sevincinin Kiko’ya ait olduğunu,

Roberto Carlos’un ard arda 2 şampiyonluk kazandığı ve parladığı 93-95 Palmeiras periyodundan sonra iki İngiliz menejerin kıskacında kaldığı ve Bobby Robson’ın M’Boro’sı yerine –ki neredeyse anlaşmışken- şu an Fulham’ın başında olan Roy Hodgson’ın Inter’ini tercih ettiğini ve Inter’de oynadığı sezon menejerinin onu sol açık oynatma fikrine sıcak bakmadığı için aralarında uzlaşmazlık yaşadıklarını bunun ona 11 sezon kalıp efsaneleşeceği Real Madrid yolunu gösteren nedenlerden biri olduğunu,


Gremio kulübünün takım otobüslerinde 2004 yılından beri 36 numaralı koltuk bulunmamasının sebebinin Parana’ya 1-0 kaybedilen maçın ardından kulüp başkan yardımcısı Helio Dourado’nun takımın defans ikilisi (eski GSli) Capone ve (FBli) Bilica’yı bu koltukta çıplak şekilde basması olduğunu ve bunun ülkemizdeki ezeli rekabete farklı bir boyut kazandırdığını,

Boney M’in kıpır kıpır şarkısı Daddy Cool melodisi ile tribüne Harry Kewell çağırma ritüelini sahiplenen Liverpool ya da Galatasaray taraftarının yanıldığını ve o dönem İngiltere’de bir araba reklamında kullanıldığı için bir hayli popüler olan melodiyi ilk kez Elland Road’ta Leeds United taraftarının kullandığını,

Türkiye’ye gelen ilk Burundili futbolcunun sanılanın aksine Trabzonspor oyuncusu Faty Papy olmadığını ve Shabani Nonda’nın Burundi doğumlu olduğunu hatta ve hatta hemşehri olduklarını, (Ekrem Dağ’ın Avusturyalı olduğunu düşünenler bunu yanlış bulabilir ya da Mustafa Doğan’ın Alman..)


Premier Lig kurulduğundan bu yana 17 sezonun her birinde gol atabilen tek oyuncu olan Ryan Giggs’in 97 golle yer aldığı tüm zamanların Premier League’de en fazla gol atan oyuncuları listesinde 67 golü bulunan Darius Vassell’in kendine ilk 50 sırada yer bulduğunu,


IFFHS tarafında Asya’da yüzyılın oyuncusu ünvanına layık görülen, Kore futbolunun kilometre taşı olan ve kariyerinin 10 senesini Almanya’da geçiren Cha Bum Kun’un Kore futbol tarihinde ceza sahası içerisinde kendinden daha etkili olan bir oyuncuyu ilk defa gördüğünü ifade ettiğini ve bu ismin Bursaspor forveti Shin Young Rok olduğunu,

Bursaspor’un Bulgar file bekçisi Dimitar Ivankov’un yeryüzünde faal futbol yaşantısı devam eden en golcü 3. kaleci olduğunu,

Diyarbakırspor’a transfer olan Amir Azmy’nin kariyerinde 14 ay doping cezası lekesi olduğunu,

Diyarbakırspor’un transfer ettiği Perulu forvet Andres Mendoza’nın 2003-2004 yılında Club Brugge’un Milan’ı 1-0 yendiği maçta golü atan isim olduğunu,

Diego Lugano’nun Dünya Kulüpler Şampiyonasını kazandığı Sao Paulo ile final maçında Liverpool’u 1-0 yenerken maçın adamı madalyasını da yakasına takmış olduğunu,

Deivid’in Santos’ta 2004-2005 sezonunda parlayan 3 yıldızdan biri olduğunu ve diğer ismin Manchester City oyuncusu Robinho olduğunu ötekisinin ise Galatasaray’a gelen Elano olduğunu,



Galatasaray’da daha önce izlediğimiz sarışın orta saha Ufuk Talay’ın 90ların başında Avustralya’da Harry Kewell ile aynı takımda oynadığını ,

Washington(Amerika) doğumlu Bruce Djite’nin Fildişili bir baba ve Togolu bir annenin çocuğu olmasına rağmen Avustrayalı olduğunu , babasının University of Western Sydney’de profesör olduğunu, Avusturulya’da geleceği en parlak oyunculardan biri olarak gösterilirken Gençlerbirliği’ne geldiğini (Cavcav takipte) ve Togo , Fildişi Sahilleri ya da Amerika Birleşik Devletleri adına oynayabilecekken Avustralya Milli Takımını seçtiğini,

Kasımpaşa’nın Cluj’dan kiraladığı stoper Andre Galiassi’nin yeni akım Hrıstiyan dalgası olan Neopentikostalistlerden olduğunu ve kulüplere gitmediğini, alkol almadığını ve vaktinin çoğunu ailesiyle geçirdiğini,

Nijerya 2. Liginde bir forvet iken kendini bir anda Old Trafford’ta bulan Isaac Promise’in Ferguson tarafından beğenilmediğini ve diğer Nijeryalı Obi Mikel’e sözleşme önerildiğini ve daha sonra genç oyuncunun soluğu Gençlerbirliğin kulübünde aldığını,

Manisaspor’un defansı Jimmy Dixon’ın erkek kardeşinin doksanların başında Liberya İç Savaşında talihsiz bir kurşunla vurularak öldürüldüğünü,

Tjikuzu’nun daha 16 yaşındayken ülkesi Namibya’da Werder Bremen gözcüleri tarafından keşfedildiğini ve Bundesliga’da 140 maça çıktığını,



Rigobert Song’un babasını hiç tanımadığını ve onun yokluğunun en büyük motivasyonu olduğunu ve hatta tüm başarılarını babasına atfettiğini,

Matias Delgado’nun Charcarita Juniors’tan gidişiyle 2003 yılında onun pozisyonunda Gustavo Colman’ın oynamaya başladığını,


Ankaragücü’nün Luton Town’dan transfer ettiği golcü Ian Anderson’un İngiltere alt liglerinde forma giydiği 148 maçta (73 maç sonradan oyuna girerek) toplam 8 gole sahip olduğunu ,

İspanya’nın Xavi,Casillas ve Marchena’lı kadrosuyla şampiyon olduğu 1999 Fifa Gençler Şampiyonasında Ankaraspor’lu Neca’nın Simao Sabrosa’nın da dahil olduğu Portekiz Milli Kadrosunda yer aldığını,

Türkiye’nin de Uğur Uçar’lı Selçuk İnan’lı kadrosuyla yer aldığı ve Messi’nin gol kralı olduğu 2005 Fifa Dünya Gençler Şampiyonasında 3. olan Brezilya kadrosunda Bobo’nun da yer aldığını,

Beşiktaş’ın bu sezon baba olan bir diğer futbolcusu Holosko’nun spora –babasının teşvikiyle- hentbolla başladığını ,

Cezayir doğumlu olan Matteo Ferrari’nin , İtalyan bir baba ve Gineli bir anneden dünyaya geldiğini,




Eskiden az buçuk saçı olan Fabian Ernst’in kariyerinde dönüm noktasının Werder Bremen’den Schalke’ye transfer olduğu 2005 yılı olduğunu ve bu transferden sonra kendisini Alman Milli Takımı kadrosunun dışında bulduğunu ,

Sharapova’nın drop shotları kadar etkili bir sağ ayak içi kullanımı olan Batalla’nın , –tenis seyircileri bilir drop shot etkili bir vuruştan öte estetik ve tehlikeli bir stildir- Bursaspor’a gelmeden Kolombiya Liginde takımının son 2 maçında kaydedilen 3 golüne de imza attığını ve bu gollerden birinin direk kornerden geldiğini,

Denizlispor’un kanat oyuncusu Ibrahima Bangoura’nın Dinamo Kiev’den Rennes’e bu sezon transfer olan Ismael Bangoura’nın kuzeni olduğunu ve Türkiye’ye okumaya gelen Gineli üniversite öğrencileriyle dahi görüşen mütevazi bir insan olduğunu, (Fransa’dan gelen Gineli bir fakülte arkadaşımın Youlalı , Bangouralı hikayelerini dinleyerek büyüdüm sevgili okuyucu)

Denizlispor’a transfer olan Bosnalı defans Berberovic’in ülkesindeki lakabının politik doğrucu bir tabirle ‘’Yürekli’’ olduğunu , (esas tabir için yürek yerine erkek erojen bölgesi getirilerek bulunabilir. John Benjamin Toshack ipucu olsun.)

Denizlispor’un Dusseldorf’tan getirdiği Ahmet Çebe’nin tam bir tribün delisi olduğunu ve eğer kıyaslama imkanımız olsaydı Dusseldorf’un Pascal Nouma’sı diyebileceğimizi,



Fenerbahçe’de oynadığı ilk 3 sezonun tamamında 20 gol ve 20 asist barajının yukarısında kalan Alex De Souza’nın kırılması güç olan rekor bir istatistiğe imza attığını ve oynadığı 5 sezonda da en az 10 gol ve 10 asist yaptığını,

Elano’nun 8 yıllık kariyerinde 4 şampiyonluk yaşadığını,(2 Shakhtar,2 Santos)

Tobias Linderoth’un 2002 Dünya Kupası maçlarından birinde 14.6 km koştuğunu,

2004 Yılında Zaragoza ile İspanya Kupası ve İspanya Süper Kupasını kaldıran Toledo’nun İspanya’ya ilk giriş yaptığı Espanyol’da geçen 2000-2001 sezonunda sahte pasaport kullandığını,


Kayserispor’un yeni transferi James Troisi’nin ilk profesyonel sözleşmesini Newcastle United ile imzaladığını ama yedek kulübesinden öteye geçemediğini,


Alanzinho’nun son 2 sezonunda Norveç Liginde en iyi orta saha ödülünü peş peşe kucakladığını,



Kasımpaşa’nın Nac Breda’dan aldığı kanat oyunusu Nourdin Boukhari’nin Hollanda-Fas kökenli biri olarak Fas Milli Takımını seçtikten sonra yine aynı etnik kökten Hollandalı rapçi Raymzter’in Hollandalıların Fas kökenlilere verdiği kötü bir lakapla aynı adı taşıyan şarkının klibinde oynadığını,

Kasımpaşa’nın Danimarkalı Christian Keller’in 4 sezon önce Lazio kadrosunda yer aldığını ve o sezon Serie A'da 7 maç oynadığını,


28 yaşındaki Portekiz Milli Makukula’nın kariyerindeki 12. kulübün Kayserispor olduğunu,

Manisaspor defansı Kalabane’nin Türkiye’ye gelmeden önce 2 sezon Fransa Ligue 1’de Auxerre forması giydiğini,


Petkovic’in kardeşinin de kaleci olduğunu hatta pek ilgi çekmese de bir sezon Süper Lig’te Konyaspor formasıyla oynadığını,



Yattara’nın kardeşinin Fransa Ligue 2 temsilcisi Arles’in kalecisi olduğunu,

VAROL AYDIN

BAĞIMSIZ SPOR AJANSI :)

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Gold Cup'tan bir maç tahmini

Guadeloupe ülke olarak okyanus ötesinde Fransa şubesi diyebiliriz. Bu yüzden ülke Fifa katılımcısı değildir ve Dünya Kupasında asla göremezsiniz.Bu ülke doğumlular da Fransa vatandaşlığı alıp Fransa Milli Takımında oynayabilir. Kökleri Guadolupe'a dayanan oyunculardan bazıları şunlar: Lillian Thuram,Thierry Henry(anneden),Mikael Silvestre (babadan), Gallas, Christanval , Saha, Wiltord , Anelka, Abidal, Clichy ve Chimbonda Bu saydığım isimlerin hepsi Guadeloupe kökenli olmasına ve Guadeloupe adına da oynayabilecekken Fransa adına oynamışlardır. Bu yüzden gözden ırak olunca bize zayıf bir takımmış gibi gelebilirler ama pek öyle değil. Burası sadece Fransa'nın okyanus ötesinde bir bölgesi gibi..

Guadeloupe geçtim Fifa'yı CONCACAF üyesi bile değildir. Gold Cup'ta yer alan özel kural sebebiyle son 5 senede Fransa adına herhangi bir kategoride ulusal mücadelede bulunmamış isimlerle oynamalarına izin verilmektedir.

İlk maçtaki 11'e bakarak diyorum ki :

Kalecileri 2007/2008 sezonunda Guadeloupe Ligini şampiyon bitiren takımın kalecisidir.

Defansın göbeği olan 22 yaşındaki Cedric Avinel , İngiltere Championship kulüplerinden Watford'un oyuncusu olup seneyi Ligue 3 takımlarından Gueugnon'da kiralık olarak geçirmiştir.

Bir diğer defans Miguel Comminges ise İngiltere Championship takımı Cardiff City oyuncusu olup bu sene 11 maç as kadroda olmak üzere 35 kez Cardiff City forması giymiştir. Bu kadar çok sonradan oyuna müdahelelerde yer alma nedeni aynı zamanda orta sahada oynayabilmesidir. (Cardiff adına demeden geçemeyeceğim , son hafta kaybetmeselerdi play-off'tan Premier Lige gelirlerdi.) Son olarak ilk maçta muhtemelen orta saha oynamıştır diyorum. Çünkü 5 defansla çıktıklarını sanmıyorum.Ön liberodur en azından.

Thomas Gamiette sezonu Ligue 2'de Reims adına oynayarak geçiren bir diğer defans.

Bir diğer defans Mickaël Tacalfred bu sezon Ligue 2'de Reims'te oynamıştır.

Defansın son parçası Eddy Viator'da sezonu Ligue 2 'de Amiens ile geçirmiştir.

Orta sahaya gelince David Fleurival sezonu Belçika Jüpiler Liginde Mons'ta geçirmiştir.

Takımın 10 numarası Aurélien Capoue Nantes'ta oynuyor. Sezonu Ligue 1'de geçirdi.


Bir diğer orta saha Stéphane Auvray sezonu Vannes formasıyla Ligue 2'de geçirdi.

Forvet hattında 8 senelik profesyonel futbol kariyerinde 4 ülke 13 farklı kulüp gezmiş olan Mickaël Antoine-Curier. Curier adına diyebileceğim tek şey tam bir alt lig starı kendisi. Nasıl ki Leeds United'ta Beckford oynamayınca takım çöktü ve kazanamadı koca sezon boyu. Dundee ile İskoçya Division 1'da Curier'in aşağı yukarı aynı etkisi vardı. Özellikle Hibernian'dan kısa süreliğine kiralandığında 4 maçta 6 gol atmıştı. Fantastik bir adam bu benden söylemesi.

Diğer forvet nedense Loïc Loval ve kendisi Utrecht'te oynuyor. Bence bu maçta Loval yerine Zürih'in başarılı forveti Alphonse'yi görebiliriz.


Böyle bir 11 işte Guadeloupe'un sahip olduğu.

How i met your mother'da Barney'nin takım elbise giyip bugün ki haline gelmeden önce
hippy olduğunu öğrendiğimiz birinci sezon bölümü vardı. O bölümde sevgilisine ''Nikaragualıların bize ihtiyacı var , onlara yardıma gitmeliyiz. '' diyip bilet alıyordu. Aklımda oradan kalmış ülkenin adı. Fakat kadrolarına baktığımda Barney'e hak veriyorum, kesinlikle yardıma ihtiyaçları var çünkü Nikaragua Ligi dışında oynayan tek bir oyuncu var ; o da ancak Brezilya'da eyalet turnuvalarında oynuyor. Şaka gibi ama futbol adına pek bir şey yok. Otoritelerin ortak kanaati ise takımın Orta Amerika'nın en zayıfı olduğu yönünde.

Guadolupe çok rahat kazanır. İlk yarı bir gol yeseler bile ümidinizi kaybetmeden izleyebileceğiniz kadar fark var iki takım arasında. Alphonse-Curier forvet ikilisi dağıtır ortalığı. Özellikle Curier'e dikkat. Fırsatım olsa direk bir Anadolu kulübüne getiririm bu adamı ve 2 sezonda İstanbul takımlarına satarım. 26 oldu yaşı gerçi.

Guadeolupe kazanır !

13 Mayıs 2009 Çarşamba

TBL’DE PLAY-OFF HEYECANI



Kalemine güvendiğim ve basketbol tutkusundan şüphe etmediğim dostum Emre Akduman'ın kaleminden Play-Off öncesi Türkiye Basketbolunu mercek altına aldık.


Normal sezon sona erdi ve şimdi asıl mücadele başlıyor. Normal sezon üst sıralar için beklenilenin çokta dışına çıkmadı açıkçası. Ama alt tarafta inanılmaz bir mücadele oldu son maça kadar ve Aliağa 7 yerli oyuncuyla bir mucizeye imza atarak ligde kalmayı başardı. Lafı uzatmadan Play-off serilerine kısa bir göz atalım.



Efes Pilsen-Darüşşafaka: Geçtiğimiz sezon yaşanılan başarısızlığın ardından yeni ve iddialı bir ekiple sezona giren takım Avrupa’da beklenen başarıya ulaşamadı ama özellikle Kerem Tunçeri transferinden sonra adeta ligin tozunu attı.İlk hafta alınan Banvit mağlubiyeti dışında tek yenilgisini Fenerbahçe karşısında uzatmalarda alan Efes bu serinin tartışmasız favorisi.Daçka zaten Play-offlara kalarak hedeflerine fazlasıyla ulaştı.Efes’in alt yapısı görünümündeki Daçka’nın ağabeylerine fazla zorluk çıkarmayacağını düşünüyorum.



Türk Telekom-Mersin B.Ş.B:Bu sezon yine kimi bulduysa transfer etti Telekom. Tek tek bakıldığında gerçekten hepsi üst düzey oyuncular. Serkan, Asım, Tutku, El-amin… Ancak sezon başında yaşadıkları Wright sakatlığı onların düzenini alt üst etti.Ercüment Sunter’in yaptığı anlaşılmayan tercihlerde işin içine girince bir türlü beklenen istikrarı yakalayamadı Telekom.Her şeye rağmen normal sezonu ikinci olarak tamamlamayı başardılar.Karşılarında bu sezonun flaş takımlarından Mersin var ilk turda.Ahmet Kandemir bu işi ne kadar iyi bildiğini bir kez daha gösterdi bu sezon ve güney temsilcisini play-offlara taşımayı başardı.Lofton eğer yine işi abartırsa Telekom’un başına büyük dert açabilir.Kendisi 47 ve 61 gibi inanılmaz skorlara ulaştı sezon içinde.Kolejliler maçında rakip potaya tam 17 üçlük göndererek herkesi kendine hayran bıraktı.Seriye 1-0 önde başlayan Telekom yarı finale yakın takım olsa da onları çok rahat maçların beklemediği bir gerçek.




Fenerbahçe Ülker-Antalya B.Ş.B:Solomon transferinden sonra şampiyonluk şarkıları daha yüksek sesle söylenmeye başladı Fenerbahçe’de. Sezon boyunca sorun yaşanan oyun kurucu mevkiinde bu bölgenin en iyi oyuncularından biri olan Solomon’un takıma geri dönmesi hem hücum hem savunma anlamında Fenerbahçe’ye çok şeyler katacaktır. Ayrıca oyun sıkıştığında sorumluluk alacak oyuncu sıkıntısı çeken takım bu anlarda sahne almaya bayılan bir oyuncunun varlığı ile çok ama çok güçlendi. Pota altında Türkiye’nin en etkili uzunlarına sahip olan sarı lacivertliler ilk turda geçen sezon ki oyununu oynayamasa da play-off'a kalmayı başaran Antalya karşısında mutlak favori. Antalya’nın yaşadığı maddi sıkıntılar ve sınırlı kadro nedeniyle şampiyonluk yolunda ki Fenerbahçe’yi engellemelerini beklemiyorum.





Galatasaray Cafe Crown-Beşiktaş Cola Turka:
İşte ilk turun sonucu merakla beklenen eşleşmesi.Seride en uzun sürecek ve en çekişmeli maçlara sahne olmasını beklediğim mücadelede Galatasaray saha avantajıyla ufakta olsa bir adım önde.Hosley ve Tolliver transferinden sonra çıkışa geçmesi beklenen takım aksine ardı ardına mağlubiyetler aldı ve belki de 2. sırada bitirebilecekleri sezonu 4. sırada tamamladılar.Karşılarında ise her geçen gün takım olma yolunda önemli adımlar atan ve yerli oyunculardan beklenenden fazla yararlanan Beşiktaş var.Özellikle Cevher ve Mehmet Yağmur bu sezonun en iyi çıkış yapan oyuncularından.Eğer Koray hoca Hosley ve Tolliver’i dizginleyebilir ve Hüseyin,Cüneyt gibi tecrübeli oyuncularından maksimum yararı alabilirse avantaj sağlayacaktır.Her şeye rağmen bu derbi mücadelesinde son derece çekişmeli ve yüksek skorlu maçlar bekliyorum…

Emre Akduman

6 Mayıs 2009 Çarşamba

İskoç Futbolunun Avrupa'da başarısız olma sebepleri



Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama İskoç futbolcuların Kıta Avrupasında esamesi okunmuyor. Bunun nedenleri maddelemek istedim ve elimden geldiğince o coğrafyaya hakimiyetimle bir dosya hazırladım. Okunabilmesi açısından elimden geldiğince de kısa tuttum. Birlikte göz atalım...





Alkol Tüketimi


Mart ayının son çeyreğinde Dünya Kupası Avrupa Elemeleri maçları oynanırken Hollanda'nın İskoçya'yı yendiği maçtan sonra kaptan Barry Ferguson ve kaleci McGregor'ın alkol alemi yapması İskoçya'da gündeme bomba gibi oturmuştu.Fakat olayı biraz eşelediğimizde acı bir gerçekle karşılaşıyoruz.

Araştırmalar ortaya koyuyor ki İskoçya'da ölümlerin %2.97'si alkol nedeniyle gerçekleşiyor ve bu ölümlerin 2/3'ü erkek nüfustan geliyor. Beş milyon nüfusu olan ülkede 200.000 kişi alkol ile ilgili işlerde çalışıyor. Yapılan bu araştırmalarda her 100 erkekten 53 tanesi son bir hafta içerisinde alkol aldığını ve tüketimin 16-24 yaş grubunda toplandığını görüyoruz. 12-15 yaş aralığında ise her 10 erkek çocuktan 4'ü son bir haftayı alkol tüketmeden geçmediğini ifade etmiş.

Bu istatistiki verilerin ışığında çocukluktan ergenliğe geçen her İskoç erkek çocuğunun ölüme kadar gidebilen aşırı alkol tüketiminin hakim olduğu coğrafada var olma savaşı başlıyor. Bu savaşın gerçekleştiği yaşlarda futbol gelişimine en müsait döneme denk geliyor. Haliyle alkol; söz konusu İskoçya olduğunda önemli bir problem halini alıyor.


Altyapı Problemi

İskoçya'da Glasgow takımlarının altyapısında pişen oyuncular büyük bütçeli Rangers ve Celtic kadrosuna giremiyorlar. Diğer kulüplerin altyapısına ise ekonomik yapılarından dolayı gereken yatırım yapılamıyor ve haliyle iyi oyuncular yetişemiyor. Kısacası sosyal hayatı problemli olan İskoç gençliğinin uzun vadede kendini geliştirse dahi gelecekte futbol yeteneğini sergileyebileceğinden şüphe duyduğu kesin.



Ekonomik parametreler

İskoçya'da her sene 11 trilyon pound ulus refahı eriyor ve İngiltere'de yaşayan bir birey ile İskoçya'da yaşayan bir bireyin refah düzeyinin arası giderek açılıyor. İki ülke arasındaki tarihsel süreç bu kıyaslamayı yapmamız kaçınılmaz oluyor. Birleşik Krallık dahilinde iki komşu ülkeyi karşılaştırdığımızda İngilizlerin kişi başına düşen gayri safi milli hasılasının 5.300 pound daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunun sonucu olarak ailelerin çocuklarına futbol eğitimi için gerekli harcamayı yapamadıklarını,ve kulüplerin gerekli antreman ve gelişim fasilitelerini tamamlayamadığını söyleyebiliriz. Ayrıca futbolcu adaylarının kendisiyle aynı kalitede bir futbolcunun İngiltere'de yaklaşık 5 kat daha fazla kazandığının bilincinde kariyerine başlayacak olması ayrı bir demotivasyon nedeni olarak göze çarpıyor.

Adaptasyon problemi

Birleşik Krallık mozaik bir yapıdadır. Derry City, Swansea ve Cardiff City gibi kendi ülkesinin liginde ikame etmeyen takımlar dahi mevcuttur. İskoç futbolcular bu yüzden ülke dışına çıktıklarında Ada liglerine giderler. Ada'yı aşanlarsa iklimsel benzerlikten dolayı İzlanda, Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya liglerine gitmeyi tercih ederler. Bazen İskoç nüfusun en yoğun olduğu Amerika, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada tercihlerini de görebiliriz . Fakat başarılı bir kariyer hikayesine bu ülkelerde dahi rastlayamazsınız. Futbol hayatına devam eden İskoç futbolculardan bu saydığım ülkeler dışında Ferguson'un yetiştirdiği Hearts oyuncusu Michael Stewart'ın ve Manchester United'ın bu sezon Plymouth'a kiraladığı sağbek David Gray'in Belçika, Morton oyuncusu Jamie Stevenson'ın İspanya, Aberdeen'li Jamie Smith'in Hollanda, Paul Ritchie'nin Kıbrıs, Birmingham City'li Gary O'Connor'ın Rusya, seneye İskoçya Premier'de göreceğimiz St. Johnstone'un oyuncu/teknik adamı Derek McInnes'in, şu an amatör futbola kadar gerileyen doksanların ikinci yarısına damga vuran sol kanat Iain Anderson'ın ve Kilmarnock'ın çizgi orta sahası Allan Johnston'ın Fransa ve Wolwerhampton'lı Chris Iwelumo'nun Almanya maceralarına göz attığımızda hep aynı hikayeyle karşılaşıyoruz : “Mutsuz geçen bir sezon ve Ada'ya kendini ispat edemeden geri dönüş !”

Adaptasyon sorununu farklı bir kıtada aşan Türk teknik adam Muhsin Ertuğral'ın çalıştırdığı Kaizer Chiefs'in defansı Gordon Gilbert'i anmadan edemeyeceğim. Şu an 42 yaşında futbola devam eden Ross County takımının koç/oyuncu'su Craig Brewster'ın Yunanistan Liginde senelerce oynadığını fakat Ionikos'un kayda değer bir takım olmadığını da söylemek isterim.Ülkemizde ise orta saha Ian Wilson'ın 89-90 sezonunda Beşiktaş formasıyla yine sadece bir sezon arz-ı endam ettiğini ve Kocaelispor'da gelecek sezon görmememiz muhtemel olan sağbek Maurice Ross'u unutmayalım.

Cech - Hiddink - Iniesta ve bir yarı final



90 dakikada 3 direk arasına isabet eden tek şut vardı. Onu da tutamadı Cech. Çek Cumhuriyeti maçında bize karşı yaptığı hatada akıllarda. Mourinho'dan sonra futbol motivasyonunu yitiren sadece Drogba değil sanırım.

Şampiyonlar Ligi yarı finaline damgasını vuran Iniesta oldu. Ama gecenin sonunda ne kadar bize izlettirdiği futboldan nefret etsek bile hepimiz ''Hiddink büyük taktisyen yahu ! '' dedik.

Manu-Barcelona finalinin anketini açalım o halde..

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Mc. Djibril



Fildişi Sahilleri Milli Takımının formasını giyen bir baba oğlu dünyayı geldikten sonra eşinden ayrılır. Fransa'ya göçerler ve böyle arıza bir yetişkinin var olma hikayesi başlar. Evliliği , çoçukları , baba olma durumu , kulüplerde çıkardığı olaylar, dergilere çıplak poz vermeler ve hamile bir kadına tecavüz davası.. Ne ararsanız bu adamda var. İnsan Ahmet Çakar'ın yorum yapmasını istiyor kimi yerde (!)

Bu sene FA CUP'ta 1 , Premier Lig'de 10 golü var. Yarın Everton'a karşı 2 gol atsa gol sayısı olarak Lampard ve Rooney'e yetişecek. Adebayor ile aynı gol sayısına sahip. Berbatov , Carew , Van Persie , Robbie Keane ve Michael Owen geride bıraktığı hücum özellikli yıldızlardan bazıları..

Bu adam bir skandal ve sanırım ileride George Best gibi fanları olacak. Hala dünyanın en prestijli liginde top oynuyor. Biz ise Batuhan Karadeniz'i kurtarmaktan aciziz. 3 gece önce bir masa yanımda elinde bir enerji içeceği müzik dinliyor ve vakit geçiriyordu. Bunu bizim ülkemizde ticari kaygılar adına '' Gece geç saatlere kadar alkollü mekanda eğlendi !'' şeklinde tanıtıyoruz.

Batuhan ile kıyaslamak olmaz tabii ama şu resmin hatrına yazdım yazıyı.. Resme bakıp '' Bu bir futbolcudur ! '' diyebilen beri gelsin.

O AN





Bana göre profesyonelliğin , kimine göre ruhsuzluğun resmi.. Sezonun en önemli karesi..